Araştırdığım öğrendiğim şeyleri paylaşmak ve biraz da olsa zihnimi toparlayabilmek içindi bu blog. Amaç hasıl olsun deneme veya Serhat Kılıç'a dair birşeyler yazmayı biraz kenara bırakayım artık.
YLSY'nin ne olduğunu bilen bilir bilmeyenler için kısaca;
Yurtdışı'nda yüksek lisans ve/veya doktora yapmak isteyenler için MEB tarafından sağlanan, ÖSYM tarafından koordine edilen burstur.
Güzel de bir burstur. Yurtdışında 1 yıla kadar dil eğitimini, 2.5 yıla kadar yüksek lisansı 5 yıla kadar doktorayı karşılar. Yani toplamda 8.5 yıl yurtdışında bu bursla paşalar gibi yaşanır. Okul ücretinin tamamını, 1 kereye mahsus gidiş-dönüş uçak biletini öder ve öğrenciye yaşam masraflarını karşılamak üzere aylık ödenek verilir. Ülkeden ülkeye değişen bu ödenekler hiç de azımsanamayacak miktarlarda ve yaşam tarzına göre değişmekle beraber bir öğrenci kişisini ortalama standartlarda yaşatabilmektedir.
Ülkelere Göre Burs Miktarları sayfasından ilgili ödenekleri öğrenebilirsiniz. Zaman içinde ilgili sayfa yayından kalkabilir yalnız o konuda sorumluluk almam bilesiniz.
Dönüşte de yurtdışında kalınan sürenin 2 katı kadar zorunlu hizmeti var. Zorunlu hizmet biraz itici de olsa bu işsizlikte bir nevi iş garantisi demek anlamına da geliyor aslında. Bi de böyle düşün!
Elbette başvuru şartları var. Ülkem henüz her bireyine ücretsiz eğitim hakkı sağlayabilecek konumda değil maalesef ama o da olur inşallah bir gün.
İlk başvuru için üniversitenin not sistemine göre 2.50 ya da 65 diploma notu ve 70 ALES puan barajı var. Bu puanları geçen herkes alan seçmek üzere tercih yapabiliyor.
Tercih ücreti olan 10 TL internet üzerinden banka/kredi kartı ile ÖSYM Ödeme Sayfası üzerinden yatırılarak ÖSYM Aday İşlemleri Sayfası'ndan sisteme giriş yapmak suretiye ilk önce alan tercihi yapılır.
Seçebileceğiniz alanlar YLSY Tercih Klavuzu'nda belirtilen tablolarda mezun olduğunuz lisans alanına göre listelenir. Bu listede ayrıca ilgili alan için hangi okulların kadro açtığı da yazmaktadır. Yani o alandan başvurursanız listede belirtilen okullardan birinde zorunlu hizmetinizi tamamlarsınız. Bu konuda detaylı bilgiyi ilerde vereceğim. Koca PDF dosyasında gözlerinizi kör etmek istemiyorsanız CTRL+F kısayolu ile mezun olduğunuz bölüm adını arayarak daha sağlıklı gözlerle başvurunun bir sonraki adımına geçebilirsiniz.
Alan tercihinizi yapıp onayladınız. Aaa o da ne sonuçlar açıklanmış ÖSYM Sonuç Sayfası'ndan öğrendiniz ki mülakata çağırılmışsınız, yaşasın!
Hemen Resmi Burslu Öğrenci Sistemi (REBUS)'ne TC Kimlik Numaranızı Kullanıcı Adı ve TC Kimlik No ilk 8 hanesini Şifre olarak kullanıp giriş yaptınız ve Sözlü Sınav Giriş Belgenize ulaştınız. Hemen çıktısını aldınız.
Şöyle bir inceleyince altta sınava giderken götürülecek belgeleri gördünüz. Sözlü Sınav Giriş Belgesi elinizde, kimliğiniz cüzdanınızda tamam. O da ne Aday Bilgi Formu diye birşey istiyorlar. Hemen bilgisayarınıza indirdiniz tabi ki.
Aday Bilgi Formu'nu ister bilgisayar üzerinde doldurup çıktısını alın imzalayın, isterseniz çıktı alıp elle doldurun farketmez. Yeter ki okunaklı olacak şekilde doldurun.
İşte şimdi mülakata hazırsınız, tebrikler!
Mülakatlar 2014 yılında Başkent Öğretmenevi'nde yapıldı. İlerleyen yıllarda ne olur bilemem. Kalktınız mülakat günü, karakterinize göre jilet gibi takım/döpiyes yahut salaş kot-gömleği çektiniz mülakat yapılacak yere vardınız. Bekleme odasında sizin gibi yüzlerce kişiyi görüp tırstınız, doğru yoldasınız, aynen devam.
Çağırıldınız, kapıdaki sekreter kılıklı şahıs kimliğinizi ve kontrol edip sınav giriş belgenizi aldı. Eşyalarınızı bir sandalyeye emanet edip elinizde yalnızca Aday Bilgi Formu ile mülakat yapacak komisyonun karşısına çıktınız, formu komisyona teslim edip derin bir nefesle komisyonun karşısına konuşlandırılmış masanın ardındaki tek sandalyeye oturdunuz. Bundan sonrası her kişi ve komisyon için farklı gelişmekle birlikte ben kendi tecrübelerimi yazacağım.
Komisyonda 3 tane aşırı tatlı hoca var. 3'ü de güler yüzlü ve sempatik. Kısa bir sohbet, sonrasında kendini tanıt ve sorular.
Logaritma nedir? Günlük hayatta nasıl kullanılır?
Trigonometriyi ilk kim ya da kimler ne amaçla bulmuş ve kullanmıştır?
Medrese sistemini Avrupa'da ilk kullanan ve hala kullanmaya devam eden okul hangisidir?
Bilimsel Araştırma Tasarımı nasıldır?
Genel olarak bu seviyede sorular ve aşağı yukarı 15 dk sürüyor.
Mülakatta 3 hoca da aday hakkında 100 üzerinden puan veriyor bunların ortalaması alınarak kişinin mülakat puanı belirleniyor.
Puanlama esası ise şöyle;
Alan Bilgisi - 20 Puan
Bir konuyu kavrayıp özetleyebilme ve ifade yeteneği - 20 Puan
İletişim becerileri ve özgüven - 20 Puan
Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklık - 20 Puan
Akademik çalışmalara yatkınlık - 20 Puan
Yani sorulara ne cevap verdiğiniz kadar nasıl cevap verdiğiniz de önemli.
Mülakattan çıktınız. Alnınızın terini elinizle silip işinize gücünüze gittiniz. Sonuçların açıklanmasına daha var çünkü.
Sonuçlar açıklandığında;
Mülakat puanının %40'ı, ALES puanının %40'ı ve diploma notunun %20'si alınarak YLSY puanı hesaplanır.
YLSY puanınızı hesaplayıp gördünüz ki 70 puanı geçiyor, bravo! İşte şimdi kurum tercihi bizi bekler. Önce tekrar ÖSYM Ödeme Sayfasına girerek 10 TL daha tercih ücreti yatırıyoruz. Sonra yine ÖSYM Aday İşlemleri sayfasında bu sefer hangi okul kadrosuyla gitmek istiyorsak tercih yapıyoruz.
Yeterli süre geçti ve sonuçlar açıklandı. Heyecandan gümleyen kalbimizle yine ÖSYM Sonuç Açıklama sayfasından sonucumuzu öğreniyoruz ve EVVET, KAZANDIK! BRAVO!
İyi halt yedik çünkü burdan sonrası karışık, kefiller taahhütler, sözleşmeler bissürü şey giriyor işin içine daha bakmadım oralara detaylı. Kazanırsam bakar devamını yazarım. Hep beraber sebepleniriz.
Evet görüldüğü üzere işin içine Serhat Kılıç girmediği zaman ben de işe yarar şeyler yazabiliyorum. Bir umut var bence bende. Benden adam olur yani biraz uğraşsam.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
NOT! 14.12.2014 tarihinde yapılan bu düzenleme yakın zamanda YLSY mülakat sonucunun olumsuz olduğunu öğrenmiş olmam sebebiyle yapılmıştır. Bu demektir ki yazının devamı ve dolayısıyla sürecin devamına dair bilgiler gelmeyecektir. Kazanan arkadaşlara başarılar diliyorum. Güzel günlerde görüşmek üzere.. EBS
30 Kasım 2014 Pazar
YLSY
Etiketler:
burs,
doktora,
master,
meb,
ösym,
serhat kılıç,
ylsy,
yurtdışı,
yüksek lisans
20 Kasım 2014 Perşembe
Öğretmenler Odası
Sanat eğitimi kıymetli bir iş.
Özellikle öğretmenler için. Tiyatro, dans ve yazarlık eğitimi olan, teknolojiden anlayan bir öğretmenin yapabileceklerini düşünebiliyor musunuz?
Benim kafamda muhteşem bir yaratık canlanıyor. Öğrencilerin gözünde kafadan 1 numara olur zaten. Yeterli donanıma sahipse şayet günümüz öğretmenlerinin ağız birliği yapmışçasına sarfettiği "Yeni nesil çok yaramaz, ne durdan anlıyorlar ne sustan ayol. Bir de öğretmen şikayet hattı çıktı başımıza. Öğretmenlerin elini kolunu bağladılar" serzenişleriyle etrafının da canını sıkmaz.
Aldığım formasyon eğitimi esnasında Ankara'nın güzide liselerinden birisinde staj yaptım. Hayatımda ilk defa öğretmenler odasına bütün gözler üzerime dönmeden ve "Ne istiyorsun çocuğum?" cümlesine muhatap olmadan girme ve gözlem yapma fırsatım oldu.
Açık konuşmak gerekirse heyecanla geldiğim okulda karşılaştığım "Öğretmenler Odası" manzarası tam bir fiyaskoydu. Benim yıllar süren öğrencilik hayatımda kurduğum hayallerde o kapının arkasında ne güzel sohbetler dönerdi. Her öğretmenin bir ilgi alanı vardı. Kimisi müzik kimisi tiyatro kimisi resim kimisi sporla ilgilenirdi. Her birinin illa ki bir uğraşı vardı okul haricinde. Aralarından bazıları akademik kariyer de yaparlardı bir yandan. Onlara saygı daha da büyüktü.
Çay alıp sigara için bahçeye çıkan öğretmenler dahi karizmatikti benim gözümde. Kim bilir o dumanların altında ne derin sohbetler yapılıyordu da peşpeşe yakılan sigaralar, tazelenen çaylar muhabbete eşlik ediyordu.
Öğretmendi onlar ve öğretmen dediğin her şeyden biraz anlar boş vakit geçirmezdi. Kendisi öğrenmeye devam etmeliydi ki öğretmeye de devam edebilsin. Benim için hepsi muhteşem insanlardı. Senelerce hayranlıkla izledim öğretmenlerimi. Duruşlarını, bakışlarını, konuşmalarını taklit ettim.
Gençlik dönemimde aşkla istediğim hayallerimden birisiydi öğretmen olmak. Öğrencilerimin etrafımda toplaşmasını sağlamak. Ders haricinde de gelip konuşmak istedikleri kişi olmak. Deli dehşet ders işlemek. Öğle arasında çılgınca top oynamak. Okul çıkışı haftada 2-3 gün okulda kalıp beraber oyun sahnelemek. Beraber sinemaya tiyatroya gitmek. Söyleşiler düzenlemek. Projeler yapmak. AB projeleri mesela, öğrencilerimle beraber Avrupa'ya gitmek. Görmek, göstermek.
İngilizce'nin sadece İngilizce Dersi için gerekli olmadığını göstermek. Dünya'ya ayak uydurmak hatta öne geçmek gerektiğini göstermek. Okul'un matematik dersinden ibaret olmadığını göstermek. Matematiğin de matematik dersinden ibaret olmadığını göstermek. Hayatın, sanatın ve bilimin derslerde gördükleri saçma işlem ve ezberlerden oluşmadığını anlatmak. Herkesin mühendis olması gerekmediğini, memuriyetin en güvenli gelecek olmadığını, ekmeğin değil hayatın peşinden koşmak gerektiğini göstermek. 100 sene sonra hiçbirisinin bu dünyada olmayacağını ve tüm hayatlarını para kazanıp harcamak üzerine kurmamaları gerektiğini anlamalarını sağlamak.
En azından bir enstrüman çalabilmelerine vesile olmak, o da olmasa nota bilmelerini ve kaliteli müzikten anlamalarını sağlamak. Seyahat etmenin güzelliklerini göstermek. Harekette bereket olduğu gerçeğini mottoları haline getirmek.
Güzel hayallerim vardı ve bana "Hadi git staj yap. 2 ay sonra öğretmensin." dediklerinde yaşadığım korkuyu anlatmak mümkün değil. İçinden attığım "Yeni mezunum ben nasıl öğretmen olabilirim. Daha tiyatro eğitimi almadım, bir enstrüman bile çalamıyorum. Şiir söylemeyi bilmem. Ezberimde olanı da unuturum okurken. Ne yaparım? Nasıl öğretmen olurum? Daha erken!" çığlıkları bir "Peki hocam!" ile bastırıp yola çıkışımdaki duygularım tarif edilemez.
Bu düşünceler içerisinde kıvranarak, utana sıkıla "Öğretmenler Odası" tabir edilen kutsal mekana girdiğimde gördüğüm manzarayı tahayyül edebilir misiniz?
Bir grup "insan" öbekler halinde konuşuyorlar odanın muhtelif noktalarında. Kulak kabarttım. En yakınımdaki grup yemek tarifi veriyordu. Biraz ilerdekiler akşamki maçın kritiğini yapıyordu en hararetlisinden. Köşedekiler fısıltılar halindeydi, sağa sola atılan kaçamak bakışlardan en sıcak havadislerin karşı tarafa aktarıldığını tahmin etmemek elde değildi. Pencere önündekilerden seçebildiğim sözcükler o tarafta sağlıkla ilgili bir problemden bahsedildiğini gösteriyordu.
Alelade bir mahalle kahvesinde yahut kadın gününde konuşulacak konular "Öğretmenler Odası" nın duvarlarına çarpıyordu. İlk gündü belki bana denk gelmişti. Her zaman böyle olacak değildi ya. 2. gün tekrar gittim ama manzarada bir değişiklik yoktu. 3. gün de ve dahi diğer günler de.
Danışman öğretmenim öğrencilerini notla korkutup susturduğunu söyleyebiliyordu fütursuzca. "Dövmek yasak artık. Arada bir şakayla karışık fiske atıyoruz hepsi o." dediğinde şaşkınlığımı gizlemekte zorlanmıştım. "Susmuyorlar" diyordu, "dinlemiyorlar". "Bir de burası en iyi okullardan biri sen bir de diğer okulları gör, hele de meslek liselerini"
Okul çıkışı okuldan ilk uzaklaşanlardan birisiydi kendisi. Bir dersaneden aldığı ve üzerinden dersi takip ettiği test kitabını alelacele dolaba atıp koşar adım çıkmıştı. "Hocam yarın ki ders ne olacak? Hangi konuyu işleyeceksiniz? Hangi materyalleri kullanacaksınız? Derse nasıl başlayacaksınız?" diyemeden ufuk çizgisine ulaşmıştı güneşin altında parlayan kafası.
Fi tarihinden kalma yöntemlerle ders işleyen, muhatap olduğu nesli anlamayan ve anlamaya da çalışmayan, Justin Bieber deyince boş bakan bir insandan bahsediyoruz. Okul çıkışı koşarak uzaklaşırsan kendini nasıl anlatabilirsin yeni yetişen nesle?
Diyemedim tabi ki. Stajımı yakmak istemedim. Köprüyü geçene kadar dayı dedim.
Staj bitti."Öğretmen" unvanına sahip oldum. Ve öğretmen olmamaya karar verdim.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Özellikle öğretmenler için. Tiyatro, dans ve yazarlık eğitimi olan, teknolojiden anlayan bir öğretmenin yapabileceklerini düşünebiliyor musunuz?
Benim kafamda muhteşem bir yaratık canlanıyor. Öğrencilerin gözünde kafadan 1 numara olur zaten. Yeterli donanıma sahipse şayet günümüz öğretmenlerinin ağız birliği yapmışçasına sarfettiği "Yeni nesil çok yaramaz, ne durdan anlıyorlar ne sustan ayol. Bir de öğretmen şikayet hattı çıktı başımıza. Öğretmenlerin elini kolunu bağladılar" serzenişleriyle etrafının da canını sıkmaz.
Aldığım formasyon eğitimi esnasında Ankara'nın güzide liselerinden birisinde staj yaptım. Hayatımda ilk defa öğretmenler odasına bütün gözler üzerime dönmeden ve "Ne istiyorsun çocuğum?" cümlesine muhatap olmadan girme ve gözlem yapma fırsatım oldu.
Açık konuşmak gerekirse heyecanla geldiğim okulda karşılaştığım "Öğretmenler Odası" manzarası tam bir fiyaskoydu. Benim yıllar süren öğrencilik hayatımda kurduğum hayallerde o kapının arkasında ne güzel sohbetler dönerdi. Her öğretmenin bir ilgi alanı vardı. Kimisi müzik kimisi tiyatro kimisi resim kimisi sporla ilgilenirdi. Her birinin illa ki bir uğraşı vardı okul haricinde. Aralarından bazıları akademik kariyer de yaparlardı bir yandan. Onlara saygı daha da büyüktü.
Çay alıp sigara için bahçeye çıkan öğretmenler dahi karizmatikti benim gözümde. Kim bilir o dumanların altında ne derin sohbetler yapılıyordu da peşpeşe yakılan sigaralar, tazelenen çaylar muhabbete eşlik ediyordu.
Öğretmendi onlar ve öğretmen dediğin her şeyden biraz anlar boş vakit geçirmezdi. Kendisi öğrenmeye devam etmeliydi ki öğretmeye de devam edebilsin. Benim için hepsi muhteşem insanlardı. Senelerce hayranlıkla izledim öğretmenlerimi. Duruşlarını, bakışlarını, konuşmalarını taklit ettim.
Gençlik dönemimde aşkla istediğim hayallerimden birisiydi öğretmen olmak. Öğrencilerimin etrafımda toplaşmasını sağlamak. Ders haricinde de gelip konuşmak istedikleri kişi olmak. Deli dehşet ders işlemek. Öğle arasında çılgınca top oynamak. Okul çıkışı haftada 2-3 gün okulda kalıp beraber oyun sahnelemek. Beraber sinemaya tiyatroya gitmek. Söyleşiler düzenlemek. Projeler yapmak. AB projeleri mesela, öğrencilerimle beraber Avrupa'ya gitmek. Görmek, göstermek.
İngilizce'nin sadece İngilizce Dersi için gerekli olmadığını göstermek. Dünya'ya ayak uydurmak hatta öne geçmek gerektiğini göstermek. Okul'un matematik dersinden ibaret olmadığını göstermek. Matematiğin de matematik dersinden ibaret olmadığını göstermek. Hayatın, sanatın ve bilimin derslerde gördükleri saçma işlem ve ezberlerden oluşmadığını anlatmak. Herkesin mühendis olması gerekmediğini, memuriyetin en güvenli gelecek olmadığını, ekmeğin değil hayatın peşinden koşmak gerektiğini göstermek. 100 sene sonra hiçbirisinin bu dünyada olmayacağını ve tüm hayatlarını para kazanıp harcamak üzerine kurmamaları gerektiğini anlamalarını sağlamak.
En azından bir enstrüman çalabilmelerine vesile olmak, o da olmasa nota bilmelerini ve kaliteli müzikten anlamalarını sağlamak. Seyahat etmenin güzelliklerini göstermek. Harekette bereket olduğu gerçeğini mottoları haline getirmek.
Güzel hayallerim vardı ve bana "Hadi git staj yap. 2 ay sonra öğretmensin." dediklerinde yaşadığım korkuyu anlatmak mümkün değil. İçinden attığım "Yeni mezunum ben nasıl öğretmen olabilirim. Daha tiyatro eğitimi almadım, bir enstrüman bile çalamıyorum. Şiir söylemeyi bilmem. Ezberimde olanı da unuturum okurken. Ne yaparım? Nasıl öğretmen olurum? Daha erken!" çığlıkları bir "Peki hocam!" ile bastırıp yola çıkışımdaki duygularım tarif edilemez.
Bu düşünceler içerisinde kıvranarak, utana sıkıla "Öğretmenler Odası" tabir edilen kutsal mekana girdiğimde gördüğüm manzarayı tahayyül edebilir misiniz?
Bir grup "insan" öbekler halinde konuşuyorlar odanın muhtelif noktalarında. Kulak kabarttım. En yakınımdaki grup yemek tarifi veriyordu. Biraz ilerdekiler akşamki maçın kritiğini yapıyordu en hararetlisinden. Köşedekiler fısıltılar halindeydi, sağa sola atılan kaçamak bakışlardan en sıcak havadislerin karşı tarafa aktarıldığını tahmin etmemek elde değildi. Pencere önündekilerden seçebildiğim sözcükler o tarafta sağlıkla ilgili bir problemden bahsedildiğini gösteriyordu.
Alelade bir mahalle kahvesinde yahut kadın gününde konuşulacak konular "Öğretmenler Odası" nın duvarlarına çarpıyordu. İlk gündü belki bana denk gelmişti. Her zaman böyle olacak değildi ya. 2. gün tekrar gittim ama manzarada bir değişiklik yoktu. 3. gün de ve dahi diğer günler de.
Danışman öğretmenim öğrencilerini notla korkutup susturduğunu söyleyebiliyordu fütursuzca. "Dövmek yasak artık. Arada bir şakayla karışık fiske atıyoruz hepsi o." dediğinde şaşkınlığımı gizlemekte zorlanmıştım. "Susmuyorlar" diyordu, "dinlemiyorlar". "Bir de burası en iyi okullardan biri sen bir de diğer okulları gör, hele de meslek liselerini"
Okul çıkışı okuldan ilk uzaklaşanlardan birisiydi kendisi. Bir dersaneden aldığı ve üzerinden dersi takip ettiği test kitabını alelacele dolaba atıp koşar adım çıkmıştı. "Hocam yarın ki ders ne olacak? Hangi konuyu işleyeceksiniz? Hangi materyalleri kullanacaksınız? Derse nasıl başlayacaksınız?" diyemeden ufuk çizgisine ulaşmıştı güneşin altında parlayan kafası.
Fi tarihinden kalma yöntemlerle ders işleyen, muhatap olduğu nesli anlamayan ve anlamaya da çalışmayan, Justin Bieber deyince boş bakan bir insandan bahsediyoruz. Okul çıkışı koşarak uzaklaşırsan kendini nasıl anlatabilirsin yeni yetişen nesle?
Diyemedim tabi ki. Stajımı yakmak istemedim. Köprüyü geçene kadar dayı dedim.
Staj bitti."Öğretmen" unvanına sahip oldum. Ve öğretmen olmamaya karar verdim.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
19 Kasım 2014 Çarşamba
Yine Yeni Yeniden Serhat Kılıç!
Bugün günün resmi olarak ilk saatlerinde CNN Türk'te Mesut Yar'ın Burada Laf Çok programını haseten açıp Serhat Kılıç için izledim. Program başlayınca Resul Dindar'ı görmek güzel bir sürpriz oldu. Resul Dindar'ı Hacettepe'deki söyleşisine -dediğine göre ilk söyleşisiymiş- yakın bir arkadaşım tarafından sürüklenmem sebebiyle tanıdım. Ne kendisini ne şarkılarını ne sonradan dağılan grubunu bilmeden sırf hatır için gittiğim bu söyleşi, okul hayatımda gittiğim 3. söyleşi -diğer ikisi Gazi'deki Serhat Kılıç söyleşileriydi- gerçekten çok eğlenceli geçmişti.
Resul Dindar kimseyi kırmamış mütemadiyen güzel şarkılarını söylemiş, bütün sevimliliğiyle tüm soruları yanıtlamış ve söyleşi sonrasında durup tek tek herkesle fotoğraf çektirmişti. Öyle ki bütün fotoğraflara attığı aynı içten bakışı izlerken ben yorulmuştum.
Vel hasılı kelam; sevimli adam Resul Dindar.. Bu gece programda da öyleydi, umarım hep öyle kalır.
Programda bir de kişisel olarak daha öncesinde ilgi duymadığım iki hanım Beste Bereket ve Yasemin Öztürk de vardı. Yasemin Öztürk diğer konukların arasında biraz daha sessiz kaldığı için pek bir fikir oluşturamadım kendisi hakkında. Diğer yanda Beste Bereket yaptığı espriler ve şakalarla, konuşmalarıyla vs ilgimi epeyce cezbetti diyebilirim. Kendisinin takipçisiyim bundan sonra.
Ha tabi "sen kimsin yeaa Beste'nin de umruydu sanki takip etmen" diyebilirsiniz. Ben de " sen kimsin yeaa umrumdu sanki ne düşündüğün" diyebilirim, özgür bir ülke sonuçta.
Kendi kendime atar yapıp, cevap verdim. Benim ayıbım bana yeter bir de siz üstüme gelmeyin rica edeceğim.
Ve son olarak elbette yine yeni yeniden Serhat Kılıç!
Everything dedik littlt little dedik right into the middle dedik ama blog daha henüz bismillah demişken Serhat Kılıç üzerine kaymaya başladı, görelim bakalım ne çıkacak sonunda.
Yapacak bişey yok ama benim çoktan kabul ettiğim bir şeyi paylaşayım, seviyorum ben bu adamı.
Onca yıldır ekranımın başından hayatı kesiyorum, Serhat Kılıç kadar sevimli, hareketli, idealist, hayalperest, çocuk ve büyük birini görmedim ya da gördüm ama dikkat etmedim, benim hatam. Ama sonuç olarak Serhat Kılıç diye bir gerçek var ortada. Lütfen.
Programda yerinde duramayacağının sinyalini yayının başladığı saniyede verdi zaten. Stüdyoya dönen kamerayla orta yerde zıplayıp kendi etrafında dönen sonra koşturup yerine oturan ve afacan gülüşüyle bakan Serhat Kılıç'ı gördük. Neşe dolu bir program olacağı belliydi.
Biraz takip eden birisi kendisinin konuşmaya, anlatmaya olan merakını bilir. Genelde Şoray Uzun'a çok konuşup, anlattığı için sallasa da kendisinin de pek aşağı kalmadığını görmek mümkün. Bu gece de program boyunca her lafa olan cevapları ve esprileriyle tekrar sahnedeydi Serhat Kılıç. Ancak ilginç, değişik ve güzel birşey gördük bugün. Bir ara mırıldansa da program boyunca şarkı söylemedi. Hayır elbette şarkı söylemesini seviyorum, akşamdan sabaha söylese bıkmadan dinleyebilirim. Kendisinin de söylemeyi sevdiğini biliyoruz zaten. Yine de söyleyecek anlatacak o kadar şeyi varken birisinin durdurup da hadi bir şarkı söyle dememesi mutlu etti beni. Bu gece performansını değil Serhat Kılıç'ı izlemek istedim galiba..
Serhat Kılıç döktürdü bu akşam. Okul'dan bahsederken gözleri parladı. En çok da böyle insanları seviyorum. Yaptığı işten zevk alan, heyecan duyan kişiler kadar güzeli var mı bu dünyada?
Perdeci bir tanıdığımız var mesela. Adam diktiği her perdeye aşkla bakıyor "çok güzel oldu be!" diyerek. Perde ya hu, perde! Bir yere yapacağı perdeyi anlatırken herşeyi bırakıp yanına çırak girmek, perdelerin büyülü dünyasında koşturmak istiyorum. O derece.
Serhat Kılıç'ta Okul'dan böyle bahsediyor. Gerçi tam da şu an yazarken bir aydınlanma yaşadım. Daha önce bir programda zevk alarak yaşadığından bahsetmişti. "Bir iş yaparsam tadını alarak yaparım, etrafımdakiler de bilirler. Sigara içeceksem mesela öyle hızlı hızlı içmem, o çay ince belli bardakta gelecek sonra bir sigara yakacağım." demişti. Tam olarak cümleyi hatırlamasam da bu minvalde birşey söylemişti en azından.
Bunu da hatırladıktan sonra bir şey kalmıyor yazacak.
Seviyorum seni Serhat Kılıç!
Hayattan aldığın tadı hissedebildiğim için seviyorum!
Yakışıklı değilim derken ki bakışın için seviyorum!
Film ismi söyleseler canlı yayında kalkıp Sessiz Sinema oynayacağın için seviyorum!
Çocuk olmayı sevdiğin için seviyorum!
Çocuk kalmak istediğin için seviyorum!
Çocuk olduğun için, çocuk gibi bakan gözlerin olduğu için seviyorum!
Gece gece izlediğim programın etkisiyle coşmuş olabilirim. Sabah kalkınca bu yazdıklarımdan pişman da olabilirim. Ama silmeyeceğim. Dursun burda. Okudukça bu geceyi, programı izlerken ne kadar eğlendiğimi ve Serhat Kılıç'ı ne kadar sevdiğimi hatırlarım.
Bitirmeden önce; Okul'la görüştüm. Adım gibi eminim ki çok güzel eğitim veriyorlar ve içim gidiyor katılamayacağım için. Hayır öyle çok uçuk fiyatlar değil kesinlikle. Gayet makul ücretlere sahip okul ancak her ne kadar öğrenci bütçeleri göreceli de olsa benimki kursu kaldırmaya yetecek kıvamda değil maalesef. İmkanınız varsa siz böyle güzel bir fırsatı kaçırmayın derim.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Resul Dindar kimseyi kırmamış mütemadiyen güzel şarkılarını söylemiş, bütün sevimliliğiyle tüm soruları yanıtlamış ve söyleşi sonrasında durup tek tek herkesle fotoğraf çektirmişti. Öyle ki bütün fotoğraflara attığı aynı içten bakışı izlerken ben yorulmuştum.
Vel hasılı kelam; sevimli adam Resul Dindar.. Bu gece programda da öyleydi, umarım hep öyle kalır.
Programda bir de kişisel olarak daha öncesinde ilgi duymadığım iki hanım Beste Bereket ve Yasemin Öztürk de vardı. Yasemin Öztürk diğer konukların arasında biraz daha sessiz kaldığı için pek bir fikir oluşturamadım kendisi hakkında. Diğer yanda Beste Bereket yaptığı espriler ve şakalarla, konuşmalarıyla vs ilgimi epeyce cezbetti diyebilirim. Kendisinin takipçisiyim bundan sonra.
Ha tabi "sen kimsin yeaa Beste'nin de umruydu sanki takip etmen" diyebilirsiniz. Ben de " sen kimsin yeaa umrumdu sanki ne düşündüğün" diyebilirim, özgür bir ülke sonuçta.
Kendi kendime atar yapıp, cevap verdim. Benim ayıbım bana yeter bir de siz üstüme gelmeyin rica edeceğim.
Ve son olarak elbette yine yeni yeniden Serhat Kılıç!
Everything dedik littlt little dedik right into the middle dedik ama blog daha henüz bismillah demişken Serhat Kılıç üzerine kaymaya başladı, görelim bakalım ne çıkacak sonunda.
Yapacak bişey yok ama benim çoktan kabul ettiğim bir şeyi paylaşayım, seviyorum ben bu adamı.
Onca yıldır ekranımın başından hayatı kesiyorum, Serhat Kılıç kadar sevimli, hareketli, idealist, hayalperest, çocuk ve büyük birini görmedim ya da gördüm ama dikkat etmedim, benim hatam. Ama sonuç olarak Serhat Kılıç diye bir gerçek var ortada. Lütfen.
Programda yerinde duramayacağının sinyalini yayının başladığı saniyede verdi zaten. Stüdyoya dönen kamerayla orta yerde zıplayıp kendi etrafında dönen sonra koşturup yerine oturan ve afacan gülüşüyle bakan Serhat Kılıç'ı gördük. Neşe dolu bir program olacağı belliydi.
Biraz takip eden birisi kendisinin konuşmaya, anlatmaya olan merakını bilir. Genelde Şoray Uzun'a çok konuşup, anlattığı için sallasa da kendisinin de pek aşağı kalmadığını görmek mümkün. Bu gece de program boyunca her lafa olan cevapları ve esprileriyle tekrar sahnedeydi Serhat Kılıç. Ancak ilginç, değişik ve güzel birşey gördük bugün. Bir ara mırıldansa da program boyunca şarkı söylemedi. Hayır elbette şarkı söylemesini seviyorum, akşamdan sabaha söylese bıkmadan dinleyebilirim. Kendisinin de söylemeyi sevdiğini biliyoruz zaten. Yine de söyleyecek anlatacak o kadar şeyi varken birisinin durdurup da hadi bir şarkı söyle dememesi mutlu etti beni. Bu gece performansını değil Serhat Kılıç'ı izlemek istedim galiba..
Serhat Kılıç döktürdü bu akşam. Okul'dan bahsederken gözleri parladı. En çok da böyle insanları seviyorum. Yaptığı işten zevk alan, heyecan duyan kişiler kadar güzeli var mı bu dünyada?
Perdeci bir tanıdığımız var mesela. Adam diktiği her perdeye aşkla bakıyor "çok güzel oldu be!" diyerek. Perde ya hu, perde! Bir yere yapacağı perdeyi anlatırken herşeyi bırakıp yanına çırak girmek, perdelerin büyülü dünyasında koşturmak istiyorum. O derece.
Serhat Kılıç'ta Okul'dan böyle bahsediyor. Gerçi tam da şu an yazarken bir aydınlanma yaşadım. Daha önce bir programda zevk alarak yaşadığından bahsetmişti. "Bir iş yaparsam tadını alarak yaparım, etrafımdakiler de bilirler. Sigara içeceksem mesela öyle hızlı hızlı içmem, o çay ince belli bardakta gelecek sonra bir sigara yakacağım." demişti. Tam olarak cümleyi hatırlamasam da bu minvalde birşey söylemişti en azından.
Bunu da hatırladıktan sonra bir şey kalmıyor yazacak.
Seviyorum seni Serhat Kılıç!
Hayattan aldığın tadı hissedebildiğim için seviyorum!
Yakışıklı değilim derken ki bakışın için seviyorum!
Film ismi söyleseler canlı yayında kalkıp Sessiz Sinema oynayacağın için seviyorum!
Çocuk olmayı sevdiğin için seviyorum!
Çocuk kalmak istediğin için seviyorum!
Çocuk olduğun için, çocuk gibi bakan gözlerin olduğu için seviyorum!
Gece gece izlediğim programın etkisiyle coşmuş olabilirim. Sabah kalkınca bu yazdıklarımdan pişman da olabilirim. Ama silmeyeceğim. Dursun burda. Okudukça bu geceyi, programı izlerken ne kadar eğlendiğimi ve Serhat Kılıç'ı ne kadar sevdiğimi hatırlarım.
Bitirmeden önce; Okul'la görüştüm. Adım gibi eminim ki çok güzel eğitim veriyorlar ve içim gidiyor katılamayacağım için. Hayır öyle çok uçuk fiyatlar değil kesinlikle. Gayet makul ücretlere sahip okul ancak her ne kadar öğrenci bütçeleri göreceli de olsa benimki kursu kaldırmaya yetecek kıvamda değil maalesef. İmkanınız varsa siz böyle güzel bir fırsatı kaçırmayın derim.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
17 Kasım 2014 Pazartesi
Sen ne güzel adamsın Serhat Kılıç!
Efendim bilenler bilir Serhat Kılıç 15 Kasım'da Ankara Or-An'da "Okul Serhat Kılıç" ın açılışını yaptı.
Serhat Kılıç'ı seven kişiler olarak şahsen tebrik etmek üzere çiçeğimizi yanımıza alıp bir arkadaşımla beraber Okul'a gitmeye karar verdik. Niyetimiz fırsat olursa Okul'un eğitim programları hakkında da bilgi alıp hem mesaimize hem bütçemize uygun bir program seçip kaydımızı da yapmaktı. Bütçemize de uygun olsun diyorum çünkü malumunuz olduğu üzere okul çok kaliteli isimleri öğretim kadrosunda bulunduruyor ve tahminimiz ücretlerin de buna bağlı olarak biraz "tuzlu" olacağı yönünde. Maksadımız part-time çalışan bir öğrencinin bu bütçeyle eğitim programlarına katılıp katılamayacağını öğrenmek.
Elbette bu amaçla yekten Okul yolunu tutmadık. Önce mail attık ancak muhtemelen açılış telaşesinden geri dönüş olmadı. Zaten canımıza minnetti. Bizzat gidip Serhat Kılıç'ı şahsında tebrik edebilmek ihtimali daha cazipti. Dolayısıyla Okul'u arayıp sormak fikri kapının önüne gelene kadar aklımıza gelmedi.
Sevgili dostum ile Kızılay'da buluşup Okul Serhat Kılıç'a doğru yola çıktık. Buraya kadar iyiydi ancak Okul'un olduğu bölge yeni yapılanan bir bölge. Okul bir inci gibi parlasa da bulunduğu sokağın peyzaj çalışması henüz tamamlanmamış, kuru asfalt ile duruyor. Dolayısıyla Okul Serhat Kılıç'ı görmeden önce yanlış geldiğimizi düşünmeye başlamıştık. Gitmek isterseniz aynı düşüncelere kapılmayın diye verdim bu kadar detayı.
Okul'un sokağına girdiğimizde ise inceden bir telaşın sokağa hakim olduğunu gördük. Ancak o zaman aklımıza geldi arayıp sormak. Telefonu oldukça tatlı bir hanım açtı ve 'maalesef açılıştan ötürü çok yoğun olduklarını, istersek gelebileceğimizi ancak görüşme için pazartesi'nin daha uygun olacağını' belirtti.
Biraz canımız sıkılsa da hanımefendinin açık bıraktığı kapıyı kullanmak ve o telaşenin arasında rahatsız etmek istemedik. Ayrıca niyet tebrik edip, başarı ve uzun ömür dilemekti. Bunu Serhat Kılıç'ın şahsında yapmak istesek de maalesef her zaman istediklerimize kavuşamıyorduk. Nasip kısmetti bu işler sonuçta. Biz de üzerine küçük bir not yazdığımız çiçeği Serhat Kılıç'a ulaştırması için bir çiçekçi arkadaşa emanet edip, bir ihtimal belki sokağa çıkar umuduyla oralarda bir süre oyalandıktan sonra boynumuzu büküp geri döndük.
Daha sonra davetliler tarafından paylaşılan fotoğraflarda Serhat Kılıç'ın yüzündeki heyacan ve mutluluğu görmek mümkün. Belli ki güzel bir açılış olmuş. Umarız Okul ömrü boyunca bu açılıştaki güzelliği, neşeyi ve mutluluğu korur.
Sen ne güzel adamsın Serhat Kılıç!
Gelelim başlıkta verdiğimiz Serhat Kılıç'ın güzelliğine.
Bir 'Okul' açmak, eğitime katkıda bulunmak, ülkemizde olmayan eğitim sistemine karşın el birliğiyle güzel işler yapmak, idealleri, hayalleri, umutları olan ve öğrenmeyi seven, kalıplara tıkıştırılmaya çalışılmayan, gerçek öğrenciler yetiştirmek fikri benim de her daim zihnimin bir köşesinde yer bulmuş ve yeşermek üzere uygun ortamı beklemekteydi. Bu bağlamda Okul Serhat Kılıç yalnızca sanata odaklı olmakla beraber atılmış en güzel adımlardan birisidir. (Bir diğeri de Matematik üzerine düşen Şirince'deki Matematik Köyü ki bu yazının konusu değil.)
Bir 'Okul' açmak hele de yurdumuzda pek sevilen ve mezunlarının ilk hedefi "devlete kapağı atmak" olan kurumlar gibi değil de, sanatçı yetiştirecek ve mezunlarına iş değil özgür bir bakış açısı vadeden bir 'Okul' açmak cesaret, yürek, sabır, heyacan ve biraz da sermaye ister.
Öğreniyoruz ki Serhat Kılıç diğer bütün özellikleri kendinde bulundurmasına rağmen Okul'un binası, dekorasyonu ve diğer işlemleri için gerekli sermayeyi toparlayabilmek adına bugüne kadar reddettiği sunuculuk tekliflerinden birisini, Büyük Risk'in sunuculuğunu kabul etmiş. Kendisi, hayatı, konforu için tercih etmediği bir işi idealleri için kabul etmiş.
Zaten sevilen bir sanatçı olan Serhat Kılıç bu hareketiyle daha çok sevgi, saygı ve takdir kazanacaktır diye düşünüyorum naçizane.
Kendisine başarılar, Okul Serhat Kılıç'ın da kendisi, müstakbel öğrencileri ve hepimiz için hayırlı ve uzun ömürlü olmasını diliyorum.
Okul Serhat Kılıç'a dair her türlü bilgiye www.okulluyuz.biz adresinden ulaşabilirsiniz.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Serhat Kılıç'ı seven kişiler olarak şahsen tebrik etmek üzere çiçeğimizi yanımıza alıp bir arkadaşımla beraber Okul'a gitmeye karar verdik. Niyetimiz fırsat olursa Okul'un eğitim programları hakkında da bilgi alıp hem mesaimize hem bütçemize uygun bir program seçip kaydımızı da yapmaktı. Bütçemize de uygun olsun diyorum çünkü malumunuz olduğu üzere okul çok kaliteli isimleri öğretim kadrosunda bulunduruyor ve tahminimiz ücretlerin de buna bağlı olarak biraz "tuzlu" olacağı yönünde. Maksadımız part-time çalışan bir öğrencinin bu bütçeyle eğitim programlarına katılıp katılamayacağını öğrenmek.
Elbette bu amaçla yekten Okul yolunu tutmadık. Önce mail attık ancak muhtemelen açılış telaşesinden geri dönüş olmadı. Zaten canımıza minnetti. Bizzat gidip Serhat Kılıç'ı şahsında tebrik edebilmek ihtimali daha cazipti. Dolayısıyla Okul'u arayıp sormak fikri kapının önüne gelene kadar aklımıza gelmedi.
Sevgili dostum ile Kızılay'da buluşup Okul Serhat Kılıç'a doğru yola çıktık. Buraya kadar iyiydi ancak Okul'un olduğu bölge yeni yapılanan bir bölge. Okul bir inci gibi parlasa da bulunduğu sokağın peyzaj çalışması henüz tamamlanmamış, kuru asfalt ile duruyor. Dolayısıyla Okul Serhat Kılıç'ı görmeden önce yanlış geldiğimizi düşünmeye başlamıştık. Gitmek isterseniz aynı düşüncelere kapılmayın diye verdim bu kadar detayı.
Okul'un sokağına girdiğimizde ise inceden bir telaşın sokağa hakim olduğunu gördük. Ancak o zaman aklımıza geldi arayıp sormak. Telefonu oldukça tatlı bir hanım açtı ve 'maalesef açılıştan ötürü çok yoğun olduklarını, istersek gelebileceğimizi ancak görüşme için pazartesi'nin daha uygun olacağını' belirtti.
Biraz canımız sıkılsa da hanımefendinin açık bıraktığı kapıyı kullanmak ve o telaşenin arasında rahatsız etmek istemedik. Ayrıca niyet tebrik edip, başarı ve uzun ömür dilemekti. Bunu Serhat Kılıç'ın şahsında yapmak istesek de maalesef her zaman istediklerimize kavuşamıyorduk. Nasip kısmetti bu işler sonuçta. Biz de üzerine küçük bir not yazdığımız çiçeği Serhat Kılıç'a ulaştırması için bir çiçekçi arkadaşa emanet edip, bir ihtimal belki sokağa çıkar umuduyla oralarda bir süre oyalandıktan sonra boynumuzu büküp geri döndük.
Daha sonra davetliler tarafından paylaşılan fotoğraflarda Serhat Kılıç'ın yüzündeki heyacan ve mutluluğu görmek mümkün. Belli ki güzel bir açılış olmuş. Umarız Okul ömrü boyunca bu açılıştaki güzelliği, neşeyi ve mutluluğu korur.
Sen ne güzel adamsın Serhat Kılıç!
Gelelim başlıkta verdiğimiz Serhat Kılıç'ın güzelliğine.
Bir 'Okul' açmak, eğitime katkıda bulunmak, ülkemizde olmayan eğitim sistemine karşın el birliğiyle güzel işler yapmak, idealleri, hayalleri, umutları olan ve öğrenmeyi seven, kalıplara tıkıştırılmaya çalışılmayan, gerçek öğrenciler yetiştirmek fikri benim de her daim zihnimin bir köşesinde yer bulmuş ve yeşermek üzere uygun ortamı beklemekteydi. Bu bağlamda Okul Serhat Kılıç yalnızca sanata odaklı olmakla beraber atılmış en güzel adımlardan birisidir. (Bir diğeri de Matematik üzerine düşen Şirince'deki Matematik Köyü ki bu yazının konusu değil.)
Bir 'Okul' açmak hele de yurdumuzda pek sevilen ve mezunlarının ilk hedefi "devlete kapağı atmak" olan kurumlar gibi değil de, sanatçı yetiştirecek ve mezunlarına iş değil özgür bir bakış açısı vadeden bir 'Okul' açmak cesaret, yürek, sabır, heyacan ve biraz da sermaye ister.
Öğreniyoruz ki Serhat Kılıç diğer bütün özellikleri kendinde bulundurmasına rağmen Okul'un binası, dekorasyonu ve diğer işlemleri için gerekli sermayeyi toparlayabilmek adına bugüne kadar reddettiği sunuculuk tekliflerinden birisini, Büyük Risk'in sunuculuğunu kabul etmiş. Kendisi, hayatı, konforu için tercih etmediği bir işi idealleri için kabul etmiş.
Zaten sevilen bir sanatçı olan Serhat Kılıç bu hareketiyle daha çok sevgi, saygı ve takdir kazanacaktır diye düşünüyorum naçizane.
Kendisine başarılar, Okul Serhat Kılıç'ın da kendisi, müstakbel öğrencileri ve hepimiz için hayırlı ve uzun ömürlü olmasını diliyorum.
Okul Serhat Kılıç'a dair her türlü bilgiye www.okulluyuz.biz adresinden ulaşabilirsiniz.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
16 Kasım 2014 Pazar
Everything Little Little, Into The Middle!
Evet tam anlamıyla her şeyden bahsediyorum.
Biraz sanat, biraz bilim, biraz seyahat, biraz kitap, biraz okul, biraz yemek, biraz yurt, biraz cihan...
Neden?
Çünkü seviyorum. Hepsiyle ilgilenmeyi, hepsini araştırmayı, hepsini paylaşmayı...
Düşünmeyi, hissetmeyi ve ifade etmeyi...
Epeydir aklımda olan fikri hayata geçiriyorum sonunda. Araştırdığım, okuduğum, duyduğum, öğrendiğim, ürettiğim şeyleri paylaşmak uzun bir süredir zihnimde. Bugün, elbette her öğrenci gibi ders çalışmam gereken bir gün, ders çalışmamak için yapılan anlamlı/anlamsız hareketlere bir yenisini ekleyip blog yazmaya başlıyorum.
Acil mi? Değil.
Önemli mi? Hayır.
Olmazsa olmaz mı? Olur.
Eee? Canım istiyor.
Vel hasılı kelam; benim için bir küçük günlük bu. Olur ya birine faydası dokunur, ne ala! Olur ya bana faydası dokunur, pek ala! Diyelim ki faydasız + gereksiz buldun, devam etmek zorunda değilsin cancağızım. Sağ üstte bir çarpı var bak, bas çık. Vallahi darılmam.
İlk yazı için çok bile konuştum, hem de dişe dokunur hiç bir şey söylemeden. İdare edin artık.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Biraz sanat, biraz bilim, biraz seyahat, biraz kitap, biraz okul, biraz yemek, biraz yurt, biraz cihan...
Neden?
Çünkü seviyorum. Hepsiyle ilgilenmeyi, hepsini araştırmayı, hepsini paylaşmayı...
Düşünmeyi, hissetmeyi ve ifade etmeyi...
Epeydir aklımda olan fikri hayata geçiriyorum sonunda. Araştırdığım, okuduğum, duyduğum, öğrendiğim, ürettiğim şeyleri paylaşmak uzun bir süredir zihnimde. Bugün, elbette her öğrenci gibi ders çalışmam gereken bir gün, ders çalışmamak için yapılan anlamlı/anlamsız hareketlere bir yenisini ekleyip blog yazmaya başlıyorum.
Acil mi? Değil.
Önemli mi? Hayır.
Olmazsa olmaz mı? Olur.
Eee? Canım istiyor.
Vel hasılı kelam; benim için bir küçük günlük bu. Olur ya birine faydası dokunur, ne ala! Olur ya bana faydası dokunur, pek ala! Diyelim ki faydasız + gereksiz buldun, devam etmek zorunda değilsin cancağızım. Sağ üstte bir çarpı var bak, bas çık. Vallahi darılmam.
İlk yazı için çok bile konuştum, hem de dişe dokunur hiç bir şey söylemeden. İdare edin artık.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)