Efendim malumunuz Serhat Kılıç Kasım 2014'te Ankara Oran'da Okul Serhat Kılıç'ı açtı. Açılışa ve Okul'a ait bilgilerimi şurada detaylandırmıştım. O günden bu güne kimi değişiklikler oldu elbette. En önemlisi Okul'u Ankara Oran'da bulunan Panora AVM'nin en üst katına taşıdılar ki bence isabet olmuş bir önceki yerlerine kıyasla. Ancak tek değişiklik bu değil. Serhat Kılıç yol arkadaşları ile beraber bir de sahne kurdu Panora AVM'de!
400 kişi kapasitesi, hem kendisi hem diz mesafesi geniş konforlu koltukları ile izleyiciye keyif veren şık bir sahne kurmakla kalmadı, bir de açılışını tiyatro festivali ile yaptı!
1-2 Nisan'da Sahne Ankara Serhat Nalbantoğlu yönetiminde, Behiç Ak'ın yazmış olduğu "Tek Kişilik Şehir" oyunu ile perdelerini açtı. Nisan ayı boyunca "Bir Delinin Hatıra Defteri", "Güneşin Sofrasında Nazım ile Brecht", "Basit Bir Ev Kazası", "Anlatılan Senin Hikayendir", "Adalet Sizsiniz", "Topuklu Terlik Süt Yapar", "Shirley", "Canım Kardeşim Müzikali" ve "Terör" oyunlarına ev sahipliği yapacak festival pek çok ünlü oyuncunun performanslarını başkente taşımış olacak.
Biletler Biletix'te!
Şahsımın ne denli iflah olmaz bir Serhat Kılıç hayranı olduğunu bilen can arkadaşlarımı yanıma katarak, hem Sahne Ankara'nın açılışını kutlamak hem de Serhat Kılıç, Benian Dönmez ve Gerçek Alnıaçık'ı sahnede izleme keyfini yaşamak için 2 Nisan'da salondaki yerlerimizi aldık. Bu kararımız için kendimizi ayrıca tebrik ediyorum zira uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştik.
Sahne Ankara "Tek Kişilik Şehir"i esasen bir İstanbul oyunu olarak çıkarmış, en azından oyun sonrası Gerçek Alnıaçık bu yönde bir beyanda bulundu. Ancak sık sık Ankara'ya geleceklermiş oyunu sahnelemek için. Dolayısıyla takip etmenizi ve tarihleri yakaladığınızda mutlaka gidip görmenizi tavsiye ederim naçizane. Oyuna dair spoiler vermek istemediğim için şiddetle önermekle yetiniyorum.
Üstelik sabırlı bir seyirci olup oyun sonrası fuayede biraz beklerseniz oyuncularla tanışma şansı da bulabilirsiniz! En azından bizim böyle bir şansımız oldu ki günün şahsım adına en tatlı anıydı Serhat Kılıç'la iki çift laf edebildiğimiz an. Söyleşilerini, dizilerini, filmlerini, oyunlarını, konserlerini, röportajlarını uzun süre takip edip soracak milyonlarca soru biriktirdikten sonra karşı karşıya geldiğimizde dut yemiş bülbül gibi kalmam ve "ailecek beğenerek izliyoruz" seviyesinde bir cümle kurmam ise paha biçilemez tabi o ayrı.
Günün bonusu ise Gerçek Alnıaçık oldu. Oyun sonrası bekleyen seyircilerle teker teker ilgilenen, çok içten, sevimli ötesi bir insan. Çektiğimiz selfiede bir kolunu omzuma dayayarak verdiği yılların pampası pozu ise efsane.
Sözün özü; Serhat Kılıç yine büyük bir işin altından alnının akıyla çıkmış, Sahne Ankara çok güzel olmuş!
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
4 Nisan 2017 Salı
25 Ocak 2017 Çarşamba
EBS vs Potansiyel Patron
Efendim daha önce de yazılarımda bahsettiğim üzere geçtiğimiz yıl kendi alanında fena sayılmayan bir İngiliz üniversitesinde master eğitimi almaktaydım. Ödevlerimi teslim ettim, diplomamı kaptığım gibi güzide memleketime dönerek iş aramaya başladım.
Memleket topraklarına ayak basmayı takiben 3. hafta ilk iş görüşmem için davet edildim. Ortanın üzerinde büyüğe yakın bir firma bir Salı gününe randevu verdi. Salı sabah arayıp Perşembe'ye, Perşembe bir sonraki Pazartesi'ye en son Pazartesi günü de Salı'ya attılar randevuyu bitti mi bitmedi. Salı günü 2'ye verdikleri randevuyu öğle saatinde arayıp 3'e kaydırdılar. Görüşme yapacağımız potansiyel patron (PP) kişisi de sağolsun ancak saat 4'te teşrif edebildi.
Peki benim derdim neydi de bu kadar bekledim?
Merak.
Kediyi merak öldürür derler de ben safi meraktan kalktım, gittim. Bu kadar nazlandılar sonunda ne çıkacak acaba diye. Hayır bu dediğim şirket memleket çapında kendince bilinen büyükçe bir şirket. Bu lakaytlık ile nasıl gelmişler bu seviyeye acaba?
Efendim bütün ertelemelerin müsebbibi patron kişisi şirkette arzı endam edene dek şirkete dair görüşlerim olumlu idi. Ortam rahat, çalışanlar sempatik.. Gel gör ki patron bütün büyüyü üfürdü rüzgarıyla.
CV'me göz atma zahmetinde bulunan beyefendi aynı inceliği online olarak sunduğum portfolyo için göstermemiş. Gösterebileceğim işlerimi sordu, online bulabileceği adresi tekrarladım, amiyane tabirle iplemedi. İşe başlarsam süpervizörüm olacak arkadaşa fikrini sordu. Henüz 20li yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bu genç arkadaşın biraz eli ayağına dolandı kendisine yöneltilen direkt soruyla. Çok da olumluya yormamış olmalı ki PP, ne yapabildiğimi görebilmek için bir "ev ödevi" vermeye niyet etti.
Yanlış anlaşılmasın şirketlerin çalışan adaylarına test vs uygulamaları olağan bir durum ancak sunduğun portfolyoya gözucuyla dahi bakmadan buna kalkışmak en hafif tabirle absürd.
Allah'tan o esnada süpervizör kişisinin dili açıldı da "ev ödevi" ne gerek olmadığını ve şahsımın pozisyon için yeterli olduğunu yalnızca yürütülen projelere ve şirketin iş akışına dair bir eğitime tabi tutulmam gerektiğini bildirdi. Bunu makul bulan PP yanımızdaki İK personeline "Falancaya ne kadar veriyoruz biz?" diyerek üç aşağı beş yukarı aynı seviyede olacağımızı tahmin ettiğim Falanca kişisinin maaşını sordu. Gelen cevaba "Çok veriyormuşuz yaa" diye şaka yollu, nahoş bir yorum bildirdi.
Burada bir parantez açmak isterim, pozisyon için benim düşündüğüm miktarı sorduklarında Türkiye'deki piyasaya hakim olmadığım gerekçesiyle yanıtlamak istememiş, ısrar ettiklerinde de piyasanın çok da yüksek olmadığını tahmin ederek, uygun düşeceğini sandığım bir miktar söylemiştim. Bahsi geçen sayı ile benim talep ettiğim arasında dağlar denizler olduğunu belirteyim.
Ben seslendirilen miktara ne desem diye düşünürken PP bana dönüp "Falanca 2 yıldır burada çalışıyor, sıfırdan başladı, burada öğrendi yaptığı işi." derken ben de kendimi geliştirmek için verdiğim emeği, harcadığım parayı, şakaklarıma düşen akları düşünüp biraz daha yüksek bir ücret teklif edileceği beklentisine düştüm.
Zaten tam da bu sebeple "asgari ücret" dediğinde dalga geçiyor sandım. Küçümsemek için değil, hakikaten dalga geçiyor, şaka yapıyor sandım. Gırtlağıma kadar yükselen gülmeyi göz ucuyla gördüğüm ciddi suratlar sayesinde bastırabildim.
PP'nin açıklaması "Falanca 2 yıldır burada çalışıyor, biz sana onunla aynı maaşı veremeyiz" olduğunda suratına öyle boş bakmış olmalıyım ki "Öyle değil mi?" diye birkaç defa sormak suretiyle bana kendisini onaylattırmaya çalıştı.
Diğer tarafımda oturan süpervizör bu işin oluru olmadığının farkında biraz çırpınıp durumu düzeltmeye çalıştı. İK vatandaşı süklüm püklüm oturduğu yerde kaldı. PP suratıma baktı. Ben akademik ve profesyonel hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken kulaklarımda çınlayan "asgari ücret" sesiyle tam anlamıyla aptallaşmış vaziyette bakakaldım.
Toplantıyı bitirdik, çıktım.
Eve gelene kadar ruh halinden ruh haline geçiş yaptım. Sonunda vardığım yer "Beyin göçü böyle böyle oluyor işte" oldu. :P
Bu da böyle bir anımdır işte. Önümüzdeki görüşmelere bakacağız.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Memleket topraklarına ayak basmayı takiben 3. hafta ilk iş görüşmem için davet edildim. Ortanın üzerinde büyüğe yakın bir firma bir Salı gününe randevu verdi. Salı sabah arayıp Perşembe'ye, Perşembe bir sonraki Pazartesi'ye en son Pazartesi günü de Salı'ya attılar randevuyu bitti mi bitmedi. Salı günü 2'ye verdikleri randevuyu öğle saatinde arayıp 3'e kaydırdılar. Görüşme yapacağımız potansiyel patron (PP) kişisi de sağolsun ancak saat 4'te teşrif edebildi.
Peki benim derdim neydi de bu kadar bekledim?
Merak.
Kediyi merak öldürür derler de ben safi meraktan kalktım, gittim. Bu kadar nazlandılar sonunda ne çıkacak acaba diye. Hayır bu dediğim şirket memleket çapında kendince bilinen büyükçe bir şirket. Bu lakaytlık ile nasıl gelmişler bu seviyeye acaba?
Efendim bütün ertelemelerin müsebbibi patron kişisi şirkette arzı endam edene dek şirkete dair görüşlerim olumlu idi. Ortam rahat, çalışanlar sempatik.. Gel gör ki patron bütün büyüyü üfürdü rüzgarıyla.
CV'me göz atma zahmetinde bulunan beyefendi aynı inceliği online olarak sunduğum portfolyo için göstermemiş. Gösterebileceğim işlerimi sordu, online bulabileceği adresi tekrarladım, amiyane tabirle iplemedi. İşe başlarsam süpervizörüm olacak arkadaşa fikrini sordu. Henüz 20li yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bu genç arkadaşın biraz eli ayağına dolandı kendisine yöneltilen direkt soruyla. Çok da olumluya yormamış olmalı ki PP, ne yapabildiğimi görebilmek için bir "ev ödevi" vermeye niyet etti.
Yanlış anlaşılmasın şirketlerin çalışan adaylarına test vs uygulamaları olağan bir durum ancak sunduğun portfolyoya gözucuyla dahi bakmadan buna kalkışmak en hafif tabirle absürd.
Allah'tan o esnada süpervizör kişisinin dili açıldı da "ev ödevi" ne gerek olmadığını ve şahsımın pozisyon için yeterli olduğunu yalnızca yürütülen projelere ve şirketin iş akışına dair bir eğitime tabi tutulmam gerektiğini bildirdi. Bunu makul bulan PP yanımızdaki İK personeline "Falancaya ne kadar veriyoruz biz?" diyerek üç aşağı beş yukarı aynı seviyede olacağımızı tahmin ettiğim Falanca kişisinin maaşını sordu. Gelen cevaba "Çok veriyormuşuz yaa" diye şaka yollu, nahoş bir yorum bildirdi.
Burada bir parantez açmak isterim, pozisyon için benim düşündüğüm miktarı sorduklarında Türkiye'deki piyasaya hakim olmadığım gerekçesiyle yanıtlamak istememiş, ısrar ettiklerinde de piyasanın çok da yüksek olmadığını tahmin ederek, uygun düşeceğini sandığım bir miktar söylemiştim. Bahsi geçen sayı ile benim talep ettiğim arasında dağlar denizler olduğunu belirteyim.
Ben seslendirilen miktara ne desem diye düşünürken PP bana dönüp "Falanca 2 yıldır burada çalışıyor, sıfırdan başladı, burada öğrendi yaptığı işi." derken ben de kendimi geliştirmek için verdiğim emeği, harcadığım parayı, şakaklarıma düşen akları düşünüp biraz daha yüksek bir ücret teklif edileceği beklentisine düştüm.
Zaten tam da bu sebeple "asgari ücret" dediğinde dalga geçiyor sandım. Küçümsemek için değil, hakikaten dalga geçiyor, şaka yapıyor sandım. Gırtlağıma kadar yükselen gülmeyi göz ucuyla gördüğüm ciddi suratlar sayesinde bastırabildim.
PP'nin açıklaması "Falanca 2 yıldır burada çalışıyor, biz sana onunla aynı maaşı veremeyiz" olduğunda suratına öyle boş bakmış olmalıyım ki "Öyle değil mi?" diye birkaç defa sormak suretiyle bana kendisini onaylattırmaya çalıştı.
Diğer tarafımda oturan süpervizör bu işin oluru olmadığının farkında biraz çırpınıp durumu düzeltmeye çalıştı. İK vatandaşı süklüm püklüm oturduğu yerde kaldı. PP suratıma baktı. Ben akademik ve profesyonel hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken kulaklarımda çınlayan "asgari ücret" sesiyle tam anlamıyla aptallaşmış vaziyette bakakaldım.
Toplantıyı bitirdik, çıktım.
Eve gelene kadar ruh halinden ruh haline geçiş yaptım. Sonunda vardığım yer "Beyin göçü böyle böyle oluyor işte" oldu. :P
Bu da böyle bir anımdır işte. Önümüzdeki görüşmelere bakacağız.
Güzel günlerde görüşmek üzere..
EBS
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)