25 Eylül 2015 Cuma

18 Eylül 2015

Normalde bu yazıyı başlıkta belirtilen tarihte ya da en geç bir gün sonra mutluluğumu dizginlemeyi başarabildiğimde yazmalıydım. Lakin işler her zaman bizim istediğimiz gibi gitmeyebiliyor.

Hayatın biz fanilerin planlar yaparken tanrının gülümseyerek izlediğine dair tanımı aklıma geliyor bu gibi durumlarda. Cümle içerisinde geçen kalıp ve yakıştırmalara katılmasam da anlatmaya çalıştığı fikre katılıyorum. Benim günlük hayatta kullandığım şekli ise yıllar önce kısa süre yayınlanan Pusat dizisinden geliyor;

"Kısmetinde yoksa dayak bile yiyemezsin."

Net.

Bambaşka planlarım varken, 18 Eylül akşamı Panora'daki Serhat Kılıç Band konserine gitmek ister ve bunun için günleri hatta saatleri sayarken, kim bilir belki gerçek bir tanışma fırsatı bulabilme hayalleri kurarken, tam da o gün başıma gelen olaylar silsilesinin hayatımı altüst edip haftalarca beklediğim olayı kaçırmama neden olacağını tahmin edemezdim tabi ki.

Elbette pislikten kurtulmayan burnumu burada deşifre edecek değilim. Ancak mevzubahis problemlerin derin bir geçmişi olduğunu ve hala çözülmemiş olduğunu da eklemek isterim. Nasip kısmet sonuçta bu işler. -Bu kalıbı kullanınca insanların evlilik ile bir bağlantısı olduğunu düşünmesi ise ayrı bir tartışma konusu ve hayır, alakası yok.-

Aynı gün akşam saat 11.33'te -evet dakikasına kadar hatırlıyorum- konserin aklıma gelmesi ile uzun oturduğum yerden zıplayıp saate bakmam ve artık çok geç olduğunu farketmem ise paha biçilemez.

Sonuç olarak 18 Eylül 2015 benim için başarısızlıklarımı temsil eden bir tarih konumunda. Zannetmiyorum ki kolay kolay da çıksın aklımdan.

Burdan yetkili kişilere mesajım ise;

Serhat Kılıç yine gelsin, Serhat Kılıç Band bir konser daha versin. Bir şans daha. Lütfen.


Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

4 Eylül 2015 Cuma

Robinson Crusoe ve Cuma

Bugün, 4 Eylül 2015 tarihinde aylardır beklediğim Robinson Crusoe ve Cuma filmi ülke genelinde sinemalarda gösterime girdi. Ben de iflah olmaz bir Serhat Kılıç hayranı olarak ilk gösterimi kaçırmadım elbette. Hafta içi ve sabah seansı olması hasebiyle koca salonda toplam 6 kişi izledik filmi. Ama açıkçası kalabalık dahi sayılır, şahsen tek kişi olacağımı düşünmüştüm.


Hayatımda ilk defa bir filmin ilk gösterimine girdim, değişik bir tecrübe oldu. Gerçi hayatımda ilk defa galaya da gitmek istemiş ve umutsuz bir çaba içerisine girmiştim davetiye bulabilmek adına ama olmadı maalesef. Olduğu kadar artık napalım.

Sevgili Robi'mizi şahsen pek beğendim. Gerçi muhtemelen bir yandan Cuma'yı canlandıran John Nyambi'nin oyunculuğu ile ilgileniyor olmasaydı efsane olacak bir karakter de çıkarabilirdi sevgili Serhat Kılıç ama bu hali de gayet güzel.

Nyambi, Cuma olarak beklediğimin üzerinde bir performans sergiledi. Acemiliği bazı noktalarda belli olsa da genel anlamda başarılı bir oyunculuk sergilediğini düşünüyorum.


Beyti Engin'in canlandırdığı Bay Viktor da değişik bir tat idi. Ancak filmin bir yerlerinde "Kandemiirr!" diye ünlemesini beklemedim değil.

Öte yandan, filmin kadın oyuncuları Damla Debre ve Ebru Yücel kanaatimce filmi aşağı çeken performanslar sergilediler. Dürüst olmak gerekirse her ikisi de hayatında ilk defa oyunculuk yaptığı belirtilen John Nyambi'den daha çaylak bir portre çizdiler kanaatimce.

Bir de Hakan Bulut'un Serhat Kılıç ile olan bağını merak ediyorum açıkçası. Önce "Benim Annem Bir Melek" sonra "Seksenler" şimdi de "Robinson Crusoe ve Cuma" da birlikte çalışmaları sadece bir tesadüf mü yoksa hakikaten bir bağ var mı acayip merak ediyorum.

Genel olarak filmi beğendim. Bayılmadım ama beğendim. Yakın zamanda arkadaşlarımın kanına girmek suretiyle Serhat Kılıç'ı dev ekranda bir kez daha görmek adına yine gitmeyi düşünüyorum filme. Hem belki gişe hasılatına biraz katkımız olursa gaza gelip yakın zamanda devam filmi çekilir. Kısa zamanda aşırı dozda Serhat Kılıç'a maruz kalıp altın vuruş yaparız.

Kısacası izleyin, izlettirin efem..


Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

22 Mayıs 2015 Cuma

IELTS, IELTS for UKVI ve IELTS Life Skills

Efenim bu kadar kısa aralıkla yazmaya alışkın değilim lakin henüz girdim IELTS'e taze taze yazayım olanı biteni istedim.

IELTS dediğimiz arkadaş, yani International English Language Testing System, en kaba çevirisiyle Uluslararası İngilizce Dili Test Sistemi olup bildiğimiz İngilizce dil sınavıdır. Diğer sınavlardan farklılığı İngiliz işi olmasıdır. Bir de 3 çeşidi vardır ki bunlar başlıkta bahsettiğimiz üzere IELTS, IELTS for UKVI ve IELTS Life Skills olarak adlandırılır.

Yurtdışında eğitim almak isteyen kişiler okulun dil şartını sağlamak üzere IELTS'e girip sınav sonucunu hemen hemen her ülkede kullanabiliyorlar. Türkiye'de de bazı okullar direkt IELTS puanını kabul ederken YDS ile öğrenci kabul eden okul ve kurumlara girmek için IELTS puanının denkliği kullanılamamaktadır maalesef.

Vakti zamanında bu IELTS'in YDS denkliği varken güzel ülkemin güzide yöneticileri YDS saçmalığından kaçan kişilerin ilk durağı olan bu sınavın denkliğini kaldırmış ve cümle alemi YDS'nin insafına bırakmıştır. YDS'nin saçmalığına olan kalpten inancımın dayanağı bizzat şahsımdır efenim. Dünya standartlarında iyi derecede İngilizce bildiğim kanıtlanmış olmasına rağmen, "abartıyorlar yeaa" diyerek ilk ve son defa girdiğim YDS'de okul için gerekli 50 puan barajını aşamayınca birşeylerin farkına vardım diyelim.


Bizimkiler kaldırdı denkliği İngiliz Hükümeti'nin de eli armut topladı sanki, hah! Adamlarda yerleşim ve öğrenci vizesi gibi dil şartı gerektiren bütün başvurular için tüm diploma ve sertifikaların denkliğini kaldırıp IELTS şartı getirdi. Sonra da bu IELTS'i 3'e böldü.

İlki yıllardan beri bildiğimiz standart IELTS Academic ve General olmak üzere 2 seçeneği olup her ikisi de writing, listening, reading ve speaking olarak adlandırılan  4 bölümden oluşmaktadır. Sınav 2 oturumda gerçekleştirilir. Yazılı sınav olan ve listening, reading ve writing bölümlerini içeren ilk oturum yaklaşık 2 saat 45 dakika sürer. Sınav öncesinde adayların kimlikleri kontrol edilir ve fotoğrafları çekilerek imzaları alınır. Burada dikkat edilmesi gereken IELTS oturumlarına giderken 2 kimlik ibraz etme zorunluluğu vardır. Kişi ikinci bir kimliğe sahip değilse muhtarlıktan nüfus kayıt örneği almalıdır. İkinci bölüm olan speaking sınavı yazılı sınavdan 3 gün önce veya sonra olabilir. Bu da yaklaşık 15 dakika sürer ve sınav girişinde yine kimlik kontrolü yapılır. Şu sıralar sınav ücreti 425 TL ancak fiyatlar her yıl değişiyor dolayısıyla güncel fiyatları British Council'in sayfasından kontrol etmeyi ihmal etmeyin.

Bir diğer sınav IELTS for UKVI olup içerik olarak standart IELTS sınavı ile aynıdır ancak sınav süresince video kaydı alınır adayın. Bu format İngiltere Vizesi ile İngiltere'ye öğrenci olarak gitmek isteyen kişiler için zorunluluk olarak belirtilmiştir Nisan 2015 itibariyle. Bilindiği üzere uzun süreli öğrencilik amacıyla Tier 4 Vizesi başvurusu yapacak kişilerin en az B1 düzeyinde İngilizce bildiğini kanıtlaması gerekiyordu. İşte bu kanıt artık yalnızca ve yalnızca IELTS for UKVI ile yapılabilecek. Bu sınavın ücreti ise 870 TL olarak belirlenmiş şu sıralar lakin fiyatlar güncel olmayabilir dikkatli olun.

Sonuncusu ise IELTS Life Skills. Bu sınav temel olarak İngiltere'de tek başınıza kalsanız hayatta kalıp kalamayacağınızı ölçmek üzerine kurulmuş bir sınav. Yalnızca listening ve speaking bölümlerinden oluşuyor. 2 aday aynı anda sınava alınıyor ve kimi zaman birbirleriyle konuşmaları isteniyor. Ancak adaylar bireysel olarak değerlendiriliyor, birisinin yaptığı bir hata diğer adayın sonucuna etki etmiyor. Maalesef bu sınavın ücreti hakkında net bir bilgim yok.


Sınav detayları hazırlıkları için internette milyon tane site ve kaynak var. Bilgi almak üzere araştırırken bu bloga kadar geldiyseniz bu kaynakları da bulmak sizin için artık çocuk oyuncağı olsa gerek. Şimdiden başarılar diliyorum sınavda.

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

21 Mayıs 2015 Perşembe

Interrail Türkiye

Bugün bir tren bileti ile Avrupa turu yapmaktan bahsetmek istiyorum. Üstelik bunu yapan yüzlerce genci ve cesaret almak için takipçi olan binlercesini barındıran bir güzide Facebook grubundan da bahsedeceğim.


Efenim Interrail dediğimiz olay tam da yukarıda bahsettiğimiz gibi bir tren bileti almaktan geçiyor. Avrupa bildiğiniz gibi tren rayları ile örümcek ağı misali bezenmiş durumda ve kendileri de bundan pay çıkarmak, hem gençlere düşük bütçeyle gezmek görmek fırsatı vermek üzere Interrail bileti dediğimiz naneyi çıkarmışlar. Bu bilet, sahibine Avrupa'nın her ülkesinde mevcut bulunan trenlere sınırsız binebilme imkanı veriyor. Bir bu bileti bir de Schengen Vizenizi aldıktan sonra Avrupa'nın altını üstüne getirmemek için pek mazeretiniz kalmıyor.

Dikkatinizi çektiyse şayet para mevzundan bahsetmedim. Çünkü bu mevzu kişiden kişiye dağlar kadar farkediyor. Birisinin 1 haftalık gezi için ayırdığı bütçeyle bir diğeri 1 ay gezip üzerine para arttırabiliyor. Tamamen size ve standartlarınıza kalmış bir durum yani.

Interrail Türkiye ise bir gezgin; Bestami Köse tarafından seyahat etmek, Avrupa'yı gezmek isteyen kişilere yol gösterip yardım etmek üzere kurulmuş bir Facebook grubu. Oldukça mütevazı bir amaçla başlayan bu oluşumun bugünkü takipçi sayısı binlerle ifade ediliyor ve grup özerkliğini ilan etmek üzere şu sıralar bir köy kurmak peşinde!


Köy başka yazının konusu, bu yazının amacı grubu biraz olsun tanıtmak.

Gruptan yardım almak için illa ki Interrail yapıyor olmanız veya Avrupa'da olmanız gerekmiyor. Dünya'nın herhangi bir yerinde yardıma ihtiyacınız olduğunda, ki burada rahatsızlanıp ilaç aramaktan adres sormaya kadar oldukça geniş bir skaladan bahsediyorum, gruba girip yazabiliyorsunuz. Biri değilse biri mutlaka cevap veriyor. Etrafınızda, yakınınızda yörenizde gruptan birisi veya bir tanıdığı varsa yanınıza gelerek probleminizi çözmek için yardımcı da oluyor ve tüm bu çaba tamamen gönüllü!

Grup ayrıca pek çok yardım etkinliği de düzenliyor. Toplanılan kırtasiye malzemeleri ve kıyafetleri teslim etmek üzere hep beraber kalkıp Hakkari'ye Kars'a gidip bizzat öğrencilerle tanışıyorlar mesela.

Velhasılı kelam güzel grup Interrail Türkiye, güzel insanları barındırıyor içerisinde. Aşağıdaki linkten ulaşabilir, gruba katılabilir, neler döndüğüne bizzat şahit olabilirsiniz.

www.facebook.com/interrailturkiye

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

7 Mayıs 2015 Perşembe

Serhat Kılıç: Yeni Nesil Robinson Crusoe

Bakmayın yeni nesil dediğime oldukça eski aslında ancak başlığı nasıl atsam bilemediğimden öyle oldu.

Robinson Crusoe ve Cuma, Gürcan Yurt'un 90'lı yılların sonunda L-Manyak'ta çizmeye başladığı bir karikatür serisi. Sonradan kitaplaştırılan bu seri adından da anlaşılacağı üzere Daniel Defoe'nun ıssız bir adaya düşen adamın hikayesini anlattığı ünlü kitabı Robinson Crusoe'dan esinleniyor.



Serideki Robinson İngiltere'nin varoşlarında yaşayan bir serseri iken kendisini Cuma'ya İngiliz asilzadesi olarak tanıtan bir uyanık. Keyfine düşkün olan Robinson abimiz adada refah içerisinde yaşamak üzere değirmeninden şarap mahzenine kadar aklınıza gelebilecek herşeyi inşa etmiş. Yerli halktan Cuma'yı ise klasik İngiliz mantığı ile köleleştirerek her türlü pis işi yaptırmaktadır.

Seride bu kadar İngiliz lafı geçmesine aldanmayın yalnız, Robinson bütün İngiliz asilzadesi pozlarına karşın içine Türk kaçmış bir karakter. Arabanın önüne aniden çıkan ayıya levye ile saldıran bir tipten bahsediyoruz sonuç olarak.

İşte bu içine Türk kaçmış çakma İngiliz asilzadesi ile arkadaş görünümlü köle Cuma'nın hikayesi bugünlerde film yapılıyor. Yönetmenliğini serinin yazarı Gürcan Yurt'un yapacağı yapımda başrolde Serhat Kılıç ve John Nyambi var.

İki kafadarın aşık olduğu kızlar rolünde Damla Debre ve Ebru Yücel bulunurken kızların babalarını da Beyti Engin canlandıracak.


Diğer çalışmaları bir yana Robinson karakteri ile Uyanık Bar'ın Serji'si Serhat Kılıç'ın birbirine en yakın karakterleri olacak diye düşünüyorum. İçimden bir ses adadaki yalnız adam Robinson'u izlerken bol miktarda da Serji izleyeceğimizi söylüyor ya, görelim bakalım.

Daha önce Kış Uykusu'ndaki İmam Hamdi rolü için sakallarını uzatan Serhat Kılıç bu sefer de işbu proje için saçı sakalı salıyor bu günlerde. Başlarda kirli sakal, sonrasında baya baya sakal kendisine epeyce yakışırken iyice uzayan sakal ve saç pek gitmemiş kanaatindeyim naçizane.


Sonuç olarak yepyeni bir proje ile kamera karşısına geçecek olan Serhat Kılıç'ı bu sefer de Robinson Crusoe olarak Eylül 2015 tarihinde beyaz perdede izleyebileceğiz. Yani en azında filmin o tarihte vizyona gireceğini iddia ediyor yapımcı ve yönetmen, ben onların yalancısıyım.


Güzel günlerde görüşmek üzere,



EBS

17 Nisan 2015 Cuma

İpek Kuyruklu Uçurtma

Bloga ismini veren İpek Kuyruklu Uçurtma, Hüseyin Emin Öztürk'ün yazdığı 1990 yılında yayınlanan bir çocuk kitabıdır.

Peki neden ismini bu bloga vermiştir? Hemen izah edeyim müsaadelerinizle.


Efendim bu kitap ben henüz kısa pantolonla sokaklarda koşturup dizlerimi yaralarken sevgili abime ait olan bir kitapceğizdir. Yalnız yanlış anlaşılmasın ağabeyim çok akıllı uslu bir çocuk olduğundan kitap okurken ben sokakları arşınlayan haşarı velet değildim. İkimiz de eser miktarda haşarı ancak kitap okumayı seven çocuklardık.

3 aşağı 5 yukarı aynı dönem benim Üstün Dökmen'in programını pek bir şey anlamadan, yalnızca skeçleri için izlediğim yıllara denk düşüyor. Programda 4 kişi vardı 2 kadın 2 erkek. Erkeklerden birisi keldi öbürü değil. Kel olmayan adam evin küçük çocuğunu oynardı ekseriyetle. Ben de kendi evimin küçük çocuğu olduğumdan mütevellit daha bir kendime yakın bulurdum onu. Çok sonradan öğrendim o kel olmayan adamın Serhat Kılıç olduğunu. Öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlığı ise hala hatırlarım. Neyse konuyu dağıtmayalım.

Aramızda pek yaş farkı olmasa da benim büyüklere dair beslediğim derin hayranlık ve sempati duygularımdan abim de nasibini almıştı. Okuduğu hemen hemen her şeyi okur, yaptığı her şeyi ben de yapmaya çalışırdım. Bu sebeple ağabeyim ilkokula başladığında okumayı da beraber sökmüştük. Çok zeki bir çocuk olduğum için değil, meraklı bir çocuk olduğum için.

Sonrasında abime alınan her kitap son sayfayı çevirmesiyle beraber benim elime düşmeye başladı. Peşpeşe okurduk kitapları, güzel günlerdi. Hatta Harry Potter serisini aldığımızda dahi önce abim başlamıştı. Ben arkadaki kitabı bitirip de onun elindekine sıra geldikçe darlardım çabuk bitirsin diye. Bir kaç kere o okurken okumaya kalktığımda kitapları saklamaya dahi başlamıştı. Hey gidi...

İpek Kuyruklu Uçurtma da ağabeyime alınan kitaplardan birisiydi. Apartmanda yaşayan, daha önce hiç uçurtma uçurmamış bir çocuğun macerası. Ben de apartmanda yaşayan ve daha önce hiç uçurtma uçurmamış bir çocuk olduğum için kitap cezbetmişti beni. İşin trajikomik tarafı ise bir kaç başarısız deneme gerçekleştirmiş olmama rağmen an itibariyle apartmanda yaşayan ve daha önce hiç uçurtma uçurmamış bir yetişkinim.


İşbu kitaba başlayıp heyecanla sayfaları çevirirken son sayfaların eksik olduğunu farketmemle birlikte yaşadığım hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz sanırım. Kendisi mütemadiyen inkar etse de ben sevgili ağabeyimin tüf-tüf'üne cephane yapmak amacıyla kitabın son sayfalarını feda ettiğini düşünüyorum.

İşte Dante gibi ömrün yarısına yaklaştığım bu günlerde bile hala içimde bir uktedir bu kitabı bitirmek, aklıma geldikçe iç çekerim. İsmi de çok güzeldir üstelik; İpek Kuyruklu Uçurtma!

Vel hasılı kelam İpek Kuyruklu Uçurtma'nın benim hatırımdaki yeri budur. Şimdi kalkıp birisi kitabı elime verse utanmam okurum. Çizgi filmini yapsalar yaşıma başıma bakmaz oturup izlerim. Sevgili Serhat Kılıç yıllardır sözünü edip henüz hayata geçirmediği müzikali için bu hikayeyi seçse yaşı uygun yeğenim olmamasına rağmen bilet alır giderim o derece. Gerçi Serhat Kılıç başka bir hikaye seçse ben yine bilet alır giderim ama o ayrı bir konu.


Güzel günlerde görüşmek üzere..



EBS

15 Mart 2015 Pazar

Work&Travel - Atlantic City, New Jersey

Merhabalar efenim,

Work&Travel maceralarımı yazacağımdan bahsetmiştim önceki yazıda bugün başlamaya karar verdim. Tarih itibariyle işler muhtemelen çoktan seçilmiş ve şehirler belli olmuş olacağından süreç hakkında değil de Amerika'daki hayat hakkında biraz bilgi vermek isterim. Buna da Amerika'da ilk durağım olan Atlantic City, New Jersey ile başlamak mantıklı geldi.


Bu hususta da en baştan yazmaktansa daha önce bana ulaşmış bir kaç arkadaşa attığım bilgi maillerinden bir kolaj yapacağım, umarım faydalı olur. Bunlar haricindeki sorular için yorum yapabilir veya mail atabilirsiniz. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.

Başlayalım..

"Merhabalar mail adresinizi TurkishWAT sitesinde gördüm ve Atlantic City'de WAT yapmıs oldugunuz için  sakıncası yoksa size danışmak istedim.Ben ve 2 arkadaşım AC'de amusement parkta çalışmayı düşünüyoruz. Sizce AC WAT için ideal bir yer midir? Amusement park hakkında bılginiz var mı? Konaklama ücretleri nasıldı? Sormak istedim, rahatsız ettiysem kusura bakmayın. İyi günler.."

Merhaba;

Doğru, WAT maceram AC'de başladı fakat çeşitli sebeplerden ötürü orada kalamadım. 10 gün kadar kaldıktan sonra ayrıldım. Ama yardımcı olmaya çalışayım.

Kalmadığım halde o kadar uzun bir mail yazacağım ki, şimdiden kusuruma bakmayın.. :)

Bahsettiğiniz Amusement Park, Steel Pier olsa gerek 1000 Boardwalk, AC. Zaten başka eğlence parkı yok AC'de.

SP ben gittiğimde henüz yaz için hazırlıklarını tamamlıyordu ve 17-18 haziranda açıldı. Zaten AC'de sezon o tarihte başlar. Ben 11 inde gittiğim için bu süre boyunca beklemiş ve AC'yi keşfe çıkmıştım. Ama yine de gidebildiğin kadar erken gitmekte fayda var.  Amerikanın genelinde de yaz sezonu 3 eylül'de biter. Öyle ki 3 eylül'de çalışmaktan canından bezer, 4 eylül'de hiç bir şey yapmadan beklersin bütün gün. O kadar net bir tarihtir, dolayısıyla gidiş-dönüş tarihlerinizi buna göre ayarlayabilirsiniz.

SP'de Ride Operator, Game Attendent, Food Serving ve Ground Keeper pozisyonlarında çalışabilirsiniz. Tamamında saatlik ücret aynı, bu sene 7.35 idi, vergi kesintileri falan çıkarıldığında 6-6.50 dolar arasında eline geçer, tabii seneye ne olur bilmiyorum.

Onun dışında SP çok fazla eleman alır. O kadar ki aldığı elemanlara saat verememe durumu yaşanır ve kimse sizi umursamaz. Ama çok garip bir şekilde bazı elemanlara da o kadar fazla saat verir ki artık işe gitmekten bıkarlar. Bunun yanında over-time ücreti yoktur. Normalde ABD yasaları gereği haftalık 40 saatten sonra her saat için 1.5  katı ücret alman gerekir ama SP de 60 saatte çalışsan 7.35 üzerinden ücret alırsın. Tabi 60 saati alabilirsen. :)

Pozisyon olarak ne düşündünüz bilmiyorum ama ben hepsinden bahsedeyim;

Ground Keeper; bildiğin çöpçü ya da hademe, hizmetli ne dersen.. Bütün gün elinde süpürgeyle dolaşır, eşya taşır, boya yapar vs. 1 kelime İngilizce konuşmaz. Kesinlikle tavsiye etmiyorum.


Food Server; garson gibi değil de büfe tarzı yerler var, buradaki pamuk şeker vs. satan yerler gibi orada çalışırlar. Hotdog vs satarlar. Yada en uç kısımda Beer Garden var orada çalışırlar. Görünüşü iyi olan gençleri çalıştırırlar. Manager işi anlatırken "Girls must be sexy!" der.

Game Attendent; balon patlatıp ya da basket, gol atıp hediye kazanılan stantlarda çalışırlar.

Ride Operator; bunu biliyorsunuzdur zaten, oyun parkında bulunan aletleri çalıştırır, binenlerin kemerlerini bağlar çözerler vs. 

Mesai süresince 15 ve 30 dklık molalar vardır. 15 dk dan emin değilim ama 30 dk olanlarda saatinizden düşerler.

Yemek bedava değil indirimlidir ama zaten çok pahalı olduğu için indirimli hali ucuz değil, normal olur. Aletlere binmek ücretsizdir. Helikopter hariç. 

Sanırım SP hakkında yazabileceklerim bu kadar. 

Şahsi görüşümü belirtmek gerekirse ben kendimi kandırılmış hissetmiştim, AC'ye gidip bunları öğrendiğimde. Diğer işlerin istisnasız tamamında daha yüksek ücret verilir, kimisinde tip, kimisinde yemek, kimisinde ikisi birden vardır. Ve bildiğim kadarıyla park hariç bütün işler iç mekandadır dolayısıyla başınıza güneş geçmeden, muhtemelen klimalı ortamda çalışma imkanınız olur.

AC'ye gelirsek..


Güzeldir AC. Ben beğenmiştim en azından. Okyanus manzaralıdır bi kere. Akşam üstü Boardwalk'ta yürümek, chairridelarla tanışıp muhabbet etmek, görece değişmekle beraber geceleri partiye gitmek eğlencelidir.

Çok fazla Türk WATçı vardır. Dolayısıyla İngilizceniz pek de gelişmez. Hiç öyle biz Türklerle takılmayız olayına girmeyin, siz onlarla takılmazsanız onlar sizinle takılırlar.. 

AC 2 parçadır. Otellerin vs bulunduğu sizin takılacağınız sahil kesimi ve zenci mahallesi tabir edilen gitmemenizi tavsiye ettiğimiz iç kesim. Sahilde adım başı polisler devriye gezer, o yüzden güvenlik sıkıntısı yoktur.

AC kumarhaneler şehridir. Çok fazla kumarhanesi olduğu için almaz bu ismi bizzat şehir kumarhaneler için kurulmuştur. Ama buradaki gibi batak yerler gelmesin kumarhane deyince, tam Amerikan filmlerindeki gibi Casinolar.

Konaklama konaklamayı kimin ayarladığına göre değişir. Sponsorunuz ayarlıyorsa haftalık 50 dolara 2 kişilik odada bir evde 8 kişi çok rahat yaşarsınız ama diğer durumda otelde kalmanız gerekir zira 3 aylık öğrenciye kimse ev kiralamaz. Otellerde de fiyat değişir. Biz 4 kişi 2 double yataklı odada 75 dolara kalmıştık. Otelde de bol miktarda fare vardı. Fındık faresi, ufak olan. Bir zararları yok ama mide bulandırıyorlar yine de. 

Yaz ortalarında arkadaş başka bir otelde tek kişilik odaya 75 dolar vermiş haftada. Biraz araştırmaya bakıyor o. İlk gittiğinizde kalmanız için adresleri verebilirim isterseniz.

İlk gittiğinizde sakın gidip de Boardwalk üzerindeki mekanlarda yemek yemeye kalkmayın, sonra verdiğiniz paraya çok acırsınız. Yiyecek alışverişinizi Atlantic Street üzerindeki Save a Lot isimli marketten yapmanız adının hakkını vererek hakikaten tasarruf yapmanızı sağlar. Boardwalk'ta 1 şişe suya verdiğiniz parayla burda 24lü koli alabildiğinizi gördüğünüzde boşa harcadığınız paralar içinizi yakabilir..

Benim deneyim ve fikirlerim bunlar. Tahmin ettiğimden de uzun oldu, biriktirdiysem demek.. :) Ayrıca sormak istediğiniz birşey varsa yapabildiğim kadar cevap vermeye çalışırım. Sormaktan çekinmeyin lütfen.

İyi günler..

"Biz 2013 WAT programı için en erken basvuranlardanız. İngilizce seviyemiz de upper ile advanced arası diyebilirim. Şirket bize bu işi çok tavsiye etti. Açıkçası işten çok memnun geçen sene gidenler. Çok eğlenmisler fazla mesai almışlar falan filan. Tabi biz şirketimize güvenmeyip sizin gibi orada tecrübe etmiş kişilerle görüşüyoruz işi kabul etmeden. Size sormak istediğim sizce bu kadar da erkenken bu isi kabul edelim mi? Yoksa daha iyi iş imkanı çıkar mı karşımıza, hem iş hemde lokasyon açısından? (Çünkü biz de New Jersey'e sıcak bakmıyorduk çok Türk olur diye) Yani tavsiye edebileceğiniz yer ya da iş ne olabilir WAT için?"

Gittiğiniz her yerde Türk olacak, o sebeple fazla bir beklentiniz olmasın. Bir kere siz kendiniz 3 Türk beraber gidiyorsunuz, başkasına ne hacet.. 

Daha iyi bir işi neye göre arıyorsunuz? Para mı? İngilizce mi? Ortam mı? Aslında işlerin pek de birbirinden farkı yok. Ama tipli işlerde daha fazla kazanırsınız. Nedir bunlar; garsonluk, housekeeperlık vs. Şahsen ben tekrar gitsem bu ikisinden birini seçerdim. Cebimi doldurur, en ucuz geziyi yapar, bavulumu hediyeyle doldurur öyle dönerdim. Yalnız dikkat! En kısa değil, en ucuz gezi.. Sırt çantamla 2 gece sokakta sabahlayabiliyorum, bu da 2 gece otel parası vermemek demek. ama tek başına tehlikeli, yanınızda bir kaç kişi daha olsun mutlaka, Amerika'nın dibine vurun..

İngilizceniz evet gelişecek ama çok da büyük hayaller kurmayın derim. Aynı paraya 1 ay İngilizce kursuna gitseniz İngilizceniz daha fazla gelişir. Bu bir gerçek. 

Diyeceksiniz ki şimdi İngilizcem gelişmeyecek, sokakta sabahlayacaksam, niye gidiyorum rezil olmaya mı? Onun da tadı başka oluyor diyelim. WAT yaşanabilecek kıymetli anılardan birisi, anlatmakla olacak gibi değil. Biraz macera sevmek gerekiyor hakkını verebilmek için.

Şirketinizin size bu işi tavsiye etmesine gelince, her satıcı önce satılmayan ürününü sunar ki önce o bitsin. Kaliteli, iyi olan ürün zaten satar, önemli olan satmayanları satabilmek. Bu bağlamda bakarsanız daha mantıklı karar verebilirsiniz sanıyorum. Unutmayın ki müşteri olan ve memnun olması gereken sizsiniz onlar değil. İşleri reddetmekten çekinmeyin. Onlar sizi illa ki bir iş bulurlar, siz istediğiniz işi seçin. 

Şirkete karşı net olun. Ne istediğinizi tam olarak belirtin. Sundukları işler için kontenjanlarını, sizden başka kaç kişi göndereceklerini, saatlik ücretini, haftalık kaç saat alabileceğinizi ve overtime verip vermediklerini, veriyorlarsa ücret politikalarını, tip-sezon sonu bonus olup olmadığını, konaklama ve haftalık giderin önerdikleri eyalette ne kadar tutacağını vs. sorun ama inanmayıp bana yaptığınız gibi daha önce o işlerde çalışmış ya da o eyalette bulunmuş kişilerle görüşün ondan sonra karar verin. 

Biliyorum çok zor geliyor şu an ama yazın hem kendinize hem şirketinize küfretmemeniz için bunları şimdiden düşünmeniz lazım.

Atlantic City ve Work&Travel hakkında verebileceğim genel bilgiler bunlar. Ben asıl WAT'ı Connecticut'ta yaptım. Asıl anılarım orada. O da bir sonraki yazının konusu olur. 

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS


14 Mart 2015 Cumartesi

THY Öğretmen Alımı

Merhabalar,

Esas niyetim İngiltere'de Master hakkında yazılar yazmaktı lakin arada bir de THY deneyimim oldu ki bu süreçte internette bulunan bilgilerin yetersizliği beni bu yazıyı yazmaya itti. İngiltere'de Master hakkında yazan milyonlarca blog bulabilirsiniz sonuçta, biraz bekleyebilir.

Efenim bundan 3 ay kadar önce bir arkadaşım mesaj attı "EBS, THY öğretmen ilanı açmış, dil istiyor, yüksek lisans istiyor bi' baksan?" deyu. İş aramadığımdan ve zaten İngiltere'ye gitmek niyetinde olduğumdan üstüne üstlük bir de evvelde yaşadığım ve Öğretmenler Odası başlıklı yazımda bahsettiğim staj tecrübesi dolayısıyla öğretmenlik yapmak gibi bir niyetim olmadığından başlarda mesafeli yaklaştım. Sonrasında düşündüm, taşındım. Öğretmenlik benim hayalimde olan meslek, sonradan fikir değiştirsem de.. MEB koşulları malum, belki THY farklı olur, adamakıllı bir öğretmenlik tecrübesi yaşama imkanım varsa bu ne MEB'de ne de pıtır pıtır dört bir yanda açılan kolejlerde olur. THY'de belki..


Yaklaşık 1 aylık git-gel sonucu bir gece bir çılgınlık yapıp başvurdum. Başvurdum da noldu. Benim gibi milyon kişi başvurduğu için ilk aşamayı geçip sınava davet edildiğimi öğrenmem 1 ay sürdü. Tam "herhalde artık haber çıkmaz" derken bir akşamüstü "Yetenek Sınavı"na davet edildiğimi haber veren bir mail aldım. Yetenek Sınavı ne ola ki diye internetten araştırsam da pek tatmin edici bir cevap alabildiğimi söyleyemem. Dolayısıyla bir Ya Nasip! çekip soru işaretleriyle beraber belirtilen gün ve saatte sınava katılmak üzere THY'nin Florya'daki Uçus Eğitim Merkezi'ne vardım.


İçerde benim gibi yaklaşık 40 kişi vardı. Ancak sayı sizi yanıltmasın bu yalnızca bana verilen randevu saatinde orada olan adaylardı. Gün içerisinde yarım saatte bir randevu vermişler ki sadece 1 gün mü yoksa daha fazla mı sürdüğünü de bilmiyorum. Vel hasıl 40 kişi kalktık "Sınav Merkezi" namlı bir bilgisayar laboratuarına girdik. Paravanlarla ayrılmış bölmelere dizim dizim inci gibi dizildik. Sınav online olacakmış. Sabah kardeşimden rica minnet aldığım silgiye gözlerimi devirip çantaya attım.

Fazla uzatmayayım lafı sınavda 45 soru 20 dakika vardı. Sorular Türkçe, Matematik ve Mantık soruları idi. ALES'in epeyce kolay bir versiyonu gibi düşünün, aksi takdirde 20 dakikada yetişmesi mümkün değil zaten. Yanlışlar doğruyu götürmüyor ancak sallama işini sona bırakmayın süre bittiğinde ekran donuyor ve hayal kırıklığı yaşanıyor boş kalan sorulara. Sonradan duydum ki bazıları sınavın başında hepsini bir şık işaretleyip sonra çözmeye başlamışlar, mantıklı.

Sorular maalesef detaylarıyla aklımda değil ancak 1-2 tane şekil sorusu vardı "Hangisi diğerlerinden farklıdır?" gibisinden. Problemler vardı, yaş, yol vs. Deyim sormuşlardı "Hangisinin açıklaması yanlıştır?" tarzında. Bir de anagram soruları vardı. Öyle şeyler işte. Bir ALES denemesi alıp çözerseniz soru tiplerini görürsünüz zaten ama dediğim gibi ALES'in aşırı basitleştirilmiş haliydi.

Neyse efenim bu saf yazarınız bazılarının yaptığını yapmayıp boşları sona bıraktığı için süre bitip de ekran donduğunda yalnızca 40 soru işaretleyebilmişti. Ancak kendimden epeyce eminim ki işaretlediklerim doğruydu. Ki zaten sınavı geçmiş olmam da THY'nin de benimle aynı fikirde olduğunu gösteriyor.

Sınavdan 4-5 gün sonra yine bir akşamüstü "Sınavı başarıyla geçtiğimi ve mülakata davet edildiğimi" anlatan bir mail daha aldım ancak sevincim kısa sürdü, zira Yüksek Lisans Diploması gibi bende olmayan bir belgeyi istiyorlardı. Başvuru formunda yüksek lisansı Haziran'da bitireceğimi yazmıştım ama herhangi bir itiraz almadan sınava davet edilmiştim bu ne demekti şimdi? Öğrenmek için İK'ya mail attım, durumumu açıkladım "Böyleyken böyle ne yapayım, öğrenci belgesi getirsem olur mu?" deyu. Olmazmış. Mezun olma şartı varmış, mülakata alamazlarmış.

"Hıh. Ben de İngiltere'ye gidiyordum zaten çok da umrumdu" diye cevap atmadım ama içimden dedim. Dolayısıyla mülakata gitmediğim için sürecin devamı hakkında bir şey yazamayacağım ama umarım buraya kadarlık kısım yeni başlayacaklara bir nebze olsun ışık olur.

Bir de bu süreç bana azcık güven aşıladı. İlan bir daha açıldığında muhtemelen mezun durumda olacağım ve yine THY'de çalışmak istersem ilk iki aşamayı kolaylıkla geçebileceğim. Mülakat noktasında belli olmaz ancak yine de olsun.

Sözün özü arada bir de THY deneyimi edinmiş olduk böylece. Başıma daha enteresan şeyler gelirse yazarım. Bu aralar Interrail'e taktım bakalım. Hea ben size daha Work&Travel anılarımı da anlatmadım değil mi? Bir dahakine onu yazayım durun. Sonra Interrail'e dair bildiklerimi paylaşırım. İngiltere mevzuuna da bir ara geliriz elbet. İngiltere Vizesi prosedüründen tırstığımdan bahsetmiştim yalnız bir firma buldum CSS Müşavirlik namlı, zannedersem onlarla çalışacağım. www.cssmusavirlik.com

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

24 Ocak 2015 Cumartesi

İngiltere'de Master


Merhabalar efenim,

Tahmin edilebileceği üzere yeni bir yazı dizisine başlıyorum. Gerçi herhangi bir yazı dizisi mevcut olmadığından sayfa içerisinde ilk yazı dizisi demek daha doğru olur sanırım.

Eğitim hayatım süresince yurt dışında eğitim almak gibi bir hayalim/planım vardı. Henüz alanımı dahi seçmemişken kafaya koymuştum hatta. Üniversiteyi yurt dışında okumak istedim, olmadı. Master yaparım deyu kendimi avuturken okulun bitmesiyle beraber yaşanan bir takım talihsizlikler sonrası yine burada kaldım ve yüksek lisansa başladım.

Gerçi iyi de oldu. Zira yüksek lisans eğitimim esnasında karar verdim şu anda eğitim almayı planladığım alana ve yine bu sayede okul için ön hazırlık yapmaya fırsat buldum.

Geçtiğimiz hafta, yaklaşık 1.5 yıl önce gözüme kestirdiğim üniversiteden kabul aldım. Sonucu zıplayarak karşılayamamamın yegane nedeni mülakat esnasında kimi eksiklerimden bahsetmeleri ve okula başlamadan önce muhakkak bunları tamamlamam gerektiğini söylemeleriydi.

Okul başlangıcı Eylül 2015. Önümde Haziran'dan önce teslim edilmesi gereken bir tez ve yeni master için öğrenmem gereken konular var. İnanırsak olur bence!

Bu gereksiz ama tanıtıcı olduğunu umduğum girişin ardından ilerleyen günlerde sıralı veya karışık olarak; okul araştırması, başvuru süreci, eğitim danışmanlığı firmaları, burs başvuruları, ön hazırlıklar, İngiltere vizesi başvurusu (ki kendisi epeyce korkutmaktadır şahsımı), seyahat, ilk İngiltere gözlemleri, okul başlangıcı, part-time çalışmak, dersler ve ödevler, hocalar, ilişkiler, sosyal hayat, aç kalmamak vs vs kısaca İngiltere'de master yapan bir insanın yaşayacağı tüm süreçleri burada dilim döndüğünce ve klavyem yettiğince anlatmaya çalışacağım.

İngiltere'de master eğitimi almak niyetinde olan genç dimağlar; takipte kalın.

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

8 Ocak 2015 Perşembe

Serhat Kılıç Söyleşisi ve Akrep'e Dair

Geçenlerde- tamam ya tam tarihiyle 29 Aralık 2014 Pazartesi günü (oldu mu?) Serhat Kılıç'ın Başkent Üniversitesi'nde söyleşisi vardı. Öğrenci olmak halini bu yüzden seviyorum. İyi kötü bir çevreniz varsa hemen hemen her okuldaki ilginiz dahilinde bulunan etkinlikler bir şekilde kulağınıza geliyor. Ben de Başkent Üniversitesi'nden bir arkadaşım aracılığıyla söyleşinin haberini aldım. Ve tabi ki pek yakinim iki güzel arkadaşımla salonda yerlerimizi aldık.

Serhat Kılıç oldukça şık bir kıyafetle girdi kapıdan. Heyecanla bekleşen kalabalık far görmüş tavşan gibi bakakaldık. Açılış konuşmalarının ardından -sahi ne zamandır söyleşilerin açılış konuşması var?- sahneye çıkan Serhat Kılıç başta kimsenin soru soramaması üzerine kendisi anlatmaya başladı. Millet sonradan açılıp sormaya başladı, soru geldikçe daha da şevklenerek anlattı.

Okul'dan bahsetti yine elbette, Beyaz Show'da olanlara dair bir iki şey söyledi, kendi okul yıllarından anekdotlar anlattı, Lemi Bilgin'in yükseltinin üzerinden yere düştüğü meşhur hikayeyi tekrar canlandırdı. Lemi Bilgin'den bahsederken yanılmıyorsam tiyatro sahnelerindeki son oyunu olan ve Altan Erkekli ile beraber oynadıkları, Lemi Bilgin'in Eşber Yağmurdereli'yi canlandırdığı Akrep isimli oyunu es geçmedi.

Oyunu bilip bilmediğimizi sordu, sessizlik. Bir Allah'ın kulu da kalkıp demedi "nerden bilelim, Lemi Hoca o oyunu 1998'de oynamış, biz o zamanlar sabi sübyandık." deyu. Benim de sonradan geldi aklıma ancak o an mutlaka bilmem gerekirmişçesine mahçup olmuştum. "Eşber Yağmurdereli'yi tanıyor musunuz?" deyince yine bir sessizlik oluştu. Hadi bir öncekine açıklamam var ama bu ikinci soru hakikaten utanmayı gerektiriyor. Eşber Yağmurdereli'nin kim olduğunu öğrenince çünkü o an boş baktığım için ikinci bir defa mahçup oldum.

Epeyce merak ederek yaptığım minik bir Google taramasıyla çok şaşırarak Akrep oyununun videosunu buldum. Baştan sona tamamı ne mutlu ki Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından arşivlerden çıkartılmış ve YouTube'da yayınlanmıştı. Ertesi güne yetişmesi gereken işlere rağmen açıp aşağı yukarı 1.5 saat süren oyunun videosunu izledim, hayran kaldım. Oyunun linkini hemen aşağıda verip, izlemenizi şiddetle öneriyorum.

Akrep - Lemi Bilgin, Altan Erkekli - Ankara Sanat Tiyatrosu

Söyleşiye dönecek olursak şayet Serhat Kılıç sahnede durmadı. Oyunu da anlattı, Lemi Bilgin'i de anlattı, oynadı, güldü, güldürdü, eğlendirdi hatta tahminim ve umudum o ki kendisi de epeyce eğlendi. Sahnede yine sırılsıklam oldu. Sonra dönüp kendine kızdı, "hep ıslağım ben ama adam gibi giyinmiş gelmişsin dursana efendi gibi hale bak!"

Çabuk bitti ama söyleşi, bir anda hadi bir şarkı alalım, yok ama çıplak sesle olmaz, olur, olmaz, iyi hadi olsun derken hooop hadi uçak var demek suretiyle koşarak uzaklaştı kalabalıktan. Mübalağa etmiyorum, arkasında bir kalabalık koştururken baya önden yardırıyordu son gördüğümde.

Gitmeden söyleşi içerisinde sözünü verdiği selfie çekimini ve instagram'a eklemeyi ihmal etmedi ama. Bol tebessümlü bir anı bıraktı peşinde.


Olur ya merak edilir, hayır efendim soru dahi soramadım, ondandır erken bitti diye hayıflanışım. Tam ben elimi soru sormak üzere kaldırırken geldi şarkı isteği, sonrası da fazlasıyla hızlı gelişti zaten. Sonra "şarkı söyletmeyin adama!" diyince ben kötü oluyorum. Neyse.

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS

Okul Serhat Kılıç'a Teşekkür

Okul Serhat Kılıç'ın sosyal medya hesaplarıyla ilgilenen güzide insan veya insanlar, ilginize, alakanıza, nezaketinize, yazıları sonuna dek okuyabilen sabrınıza ve dahi inadınıza, sonrasında yetinmeyerek bir de paylaşım patlatışınıza teşekkürlerimi sunuyorum efenim..



Facebook'ta Okul Serhat Kılıç'ın resmi hesabında bloga ait paylaşımı görünce bayaa şaşırdım doğrusu. Bir baktım, sonra döndüm bir daha baktım. Önce birisi benim adımla hesap açmış sandım, "nasıl yea!?" dedim. Olan biteni sonradan idrak edebildim.

Evet bir yerlerde dikkat çekeceğini umuyordum bu blogun ama fazlasıyla çabuk oldu. Öyle ki handiyse günlük olarak kullanmaya başladığım bu mecraya topuklarımı arka ceplerime vurdurarak geldim. Şöyle bir kolaçan edip bir iki ufak düzenleme haricinde çekinilecek bir şey olmadığını görünce rahatladım şükür.

Tekrardan teşekkür ediyorum, mutlu ettiniz beni. Olur ya bu yazıyı da görürseniz Serhat Bey'e selamlarımı, sevgilerimi iletin lütfen.. :)

Güzel günlerde görüşmek üzere..


EBS